8 Ekim 2014 Çarşamba

Paris'te Balayı&Ardında Bıraktığın Kadın

Yaz geçti, sonbahardayız artık. Her mevsimin ayrı bir güzelliği var. 

Uzmanlara göre en çok kitap okuma sonbahar aylarında oluyormuş. Bu yoruma katılıyorum çünkü bende yazın fazla kitap okuyamamaktan şikayet edip duruyordum. 

Beğenipde aldığım ve okuma sırasını bekleyen kitaplarım kitaplıkta duruyor. 

Favorileme eklediğim ve ilk fırsatta okumam gereken kitaplar arasındaydı Paris'te Balayı. 

İki hafta önceki cumartesi oğlumun uyumasını fırsat bilip okumaya başlayınca kendimi birden Paris sokaklarında mis gibi sıcacık kahve kokusuyla Sophie ve Liv'le küçük bir gezintiye çıktım. Okudukça neşelendim, düşündüm, hüzünlendim, yaşanan aşkı kıskandım. Bir çırpıda bitti kitap. Kendimi o kadar kaptırmışım ki. Nasıl bu kadar hızlı okuduğuma bende şaşırdım. 

Kitaptan bir kaç bölüm:
 "Sevgili karıcığım, şunu asla aklından çıkarma; ben seni tanıyana kadar mutluluğun anlamını bilmiyordum."
"Onu öptüm... Ve öpücüğümün onu tüm kalbimle sevdiğimi, ondan önce hayatımın ne kadar tatsız ve renksiz olduğunu, onsuz bir geleceğin ise karanlık ve korkunç olduğunu göstermesini diledim."

Ardında Bıraktığın Kadın romanına geçmeden hazırlanmış, şeker tadında ve akıcı bir dille yazılmış olan Paris'te Balayı bir sonraki romana merak uyandıran cinsteydi. 

Bende hemen ikinci kitabı sipariş ettim ve bayram tatilini fırsat bilerek bir güzel  okudum.
Romanlardan pek bahsetmek istemiyorum ama ufak tefek tüyolar vermekte de sakınca görmüyorum. 
Sophie ve Liv farklı yüzyıllarda yaşayan, kocalarını çok seven, evliliği, sevgiyi anlatan iki farklı kadının yollarının bir şekilde nasıl kesiştiğini anlatan, birbiyle bağlantılı iki kitap. 

Paris'te Balayı iki ölümsüz aşkın başlangıcını, keyifli ve kahkahalarla anlatırken Ardında Bıraktığın Kadın ise  dramatik bir şekilde olayların ve tarihin gerçek yüzünü ortaya seriyor. 

Olaylar mekanlar ve hissedilen sevgi o kadar güzel anlatılmış ki kendinizi o dönemde yaşamış gibi hissediyor, Sophie'nın kocası Edouarda olan aşkını, Liv'in kaybetmiş olduğu eşinin acısını, sevgisini kalbinizin en derinliklerinde hissediyorsunuz. 

Beni çok etkileyen, kendimi kötü hissettiğim bir kaç bölümün arasında Sophie'nın askerler tarafından götürülmesi, ablasından koparılması, uğradığı hakaretler, esir altındayken yaşadıkları, hissettiği tükenmişlik bir film seyrediyormuşum gibi gözümde canlandı. 
Okumuyor en derinden yaşıyorsunuz sanki. Kitap değilde sizinde oyuncu olduğunuz bir film çekiyormuşsunuz gibi.

Jojo Moyes'in diğer kitaplarından aldığım keyfi yine bu kitaptan da aldım. Yarattığı karakterler, kurgusu sizi hemen içine hapsediyor ve başka bir şey düşünmez oluyorsunuz. Bende öyle oldum ve üç günde kitabı bitirdim.

Farklı bir son ve süpriz bir final bekliyorum. Beklediğim gibide oldu diyebilirim. 

Okuyacak her bir başka kişinin beyninde farklı betimleme oluşturacak bir roman. Kitaplarınız bittikten sonra yüzünüzde tatlı bir tebessüm olsun istiyorsanız Paris'te Balayı ve Ardında Bıraktığın Kadın kitaplarınızı okumanızı şiddetle tavsiye ederim.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder