27 Mart 2014 Perşembe

Benim Tiramisum

Tiramisu en sevdiğim tatlılardan bir tanesi. Hafif ve çok lezzetli.

Diyebilirsiniz belki tiramisunun yapımı için İnternette dolu tarif var. Doğrudur.


Bende tarifi internetten bulmuştum.

Ben araştırıp bulduğum bir kaç tarifi kıyaslayıp, deneyerek en iyi tadı ulaşmaya çalışıyorum.

Doğru tadı yakaladığımda tamamdır diyerek, koca kapaklı tarif defterime yazıyorum.
 Bu tiramisu tarifide en kolay ve lezzetli olanından.

Malzemeler:

Bir adet kakaolu pasta tabanı
Islatmak için:
Bir paket nescafe (ben üçü bir arada kullanıyorum)
Bir su bardağı süt

İç malzemesi: 
200 gr labne
3 su bardağı süt
6 yemek kaşığı şeker
Bir yumurta sarısı
Dört yemek kaşığı un

Yapılışı:

İlk önce sırasıyla süt, yumurta, un ve şekeri ilave ederek  muhallebi kıvamında pişiriyorsunuz. Muhallebi göz göz olana kadar pişmeli. Koyu bir kıvam elde edilmeli. Muhallebi biraz soğumaya bırakıldıktan sonra labne ilave edilerek iyice çırpılır. (Ben mikserde çırpıyorum. Daha pürüzsüz oluyor.)

Sonrasında; bir bardak süte ve bir paket nescafe ilave ederek az ısıtılarak ılıklaşmış süt karışımın yarısı ile pasta tabanının alt kısmını ıslatıyoruz. Islatılan pasta kekinin üstüne muhallebinin yarısı dökülerek, kalan diğer pasta kekinide aynı işlemi uyguluyoruz.

Son işlem  olarak kakao serpiyoruz. (tel süzgeçle serperseniz, kakao  her yere dağılır ve daha güzel görünür)

Ben bazen muhallebi yandan taşmasın görüntü kötü olmasın diye kelepçeli kalıp kullanıyorum. 

Tiramisu bir gün önceden yapılıp buzdolabına konulursa daha lezzetli oluyor.

Evde yapılabilecek bence en iyi en kolay tarif bu. 

Şimdiden afiyet olsun:)))


 

19 Mart 2014 Çarşamba

Böğürtlen Kışı, İçimi Sızlatan Bir Kitap Oldu


Telefonda konuştuğum arkadaşıma ne okuyorsun dediğimde Böğürtlen Kışı'ndan bahsetti. Evladını kaybeden bir annenin dramını anlatıyor, sende bir annesin okumalısın mutlaka dediğinde aklıma yazmıştım romanın ismini. 

Bir hafta önce dışarı çıktığımda aldım romanı televizyonun üstündeki rafa koydum. Elimde yeni başladığım bir kitabım var ama kendimi veremiyordum bir türlü. Aklım Böğürtlen Kışın'da. Normalde bir kitabı yarım bırakıp diğerine başlamam. Ama Böğürtlen Kışı beni oku diyordu ve bu pazar öğlen vakti aldım romanı elime ve başladım okumaya. Akşam olduğunda 200. sayfayı bulmuştum. Elimden bırakamıyordum bir türlü kitabı. Gecenin sonunda 240. sayfaya ulaştığımda artık uyumalıyım deyip bıraktım elimden. 

Bugün günlerden salı ve ben üç günde romanı ağlayarak bitirdim. Şu an bu yazıları yazarken hala gözümün kenarında birikmiş bir kaç damla yaş var. 

Kitabı size anlatmak gibi bir niyetim yok. 

Okumalısınız diyorum. 

Sadece romanın arka kapağında bulunan bir kaç detaydan söz edebilirim. 

Roman 1933 yılının karlı bir Mayıs akşamında işten eve gelen Vera'nın Daniel adındaki oğlunun kaybolması ile başlayan ve günümüz zamanında gazeteci muhabir Claire ile aydınlanan, trajik bir olayın hikayesini anlatmakta. İki kadın, iki anne, evladını yitirmiş iki kadının birbiri ile olan ilginç bağlantısı. Yıllar sonra gün yüzüne çıkmış gerçekler.

Vera'nın oğlunu keybederken çektiği acı, yaşadığı aşkı, yaşama zorlukları, zengin ve fakir yaşam arasındaki acımasızlık... Gerçeklik...

Romanın sonlarına vardığınızda, şaşıracaksınız. Bazı olayları tahmin edebilirsiniz ama sonunu sanmıyorum. 

Romanda okuduğum her satır, her bir cümle beni derin etkiledi. Yüreğime dokundu. Dört yaşındaki oğlumu Vera gibi kaybedersen ne yaparım diye bile düşündüm. Kalbim acıdı ve nefessiz kaldım bir anda. 

Annelik bize Allah tarafından verilen en büyük armağan. 

Kitap okuyanlar bilir her okudukları kitap onlar için eşsiz birer hazinedir ama aralarında en beğenilenler olur, tarifsiz bir duygu yaşattırır. Böğürtlen Kışı bana o hissi yarattı ve başucu kitabım oldu. 

Son zamanlarda kitap raflarında görüpde almadığım ama arkadaşımın tavsiyesi üzerine sabırsızlanıp elimde okuduğum kitabı bırakarak üç günde bitirdiğim bir kitap oldu Böğürtlen Kışı.

Yazarın diğer iki kitabını da en kısa sürede okumayı planlıyorum. Yağmur Sonrası ve Mart Menekşeleri.


Kalbinizin derinliklerine işlenen acıyı,
tek kelimeyle nasıl dile getirirsiniz?

15 Mart 2014 Cumartesi

Yokee Karaoke Eğlenceli Uygulama

Geçenlerde akşam eve dönerken iş arkadaşım Yasemin bizim servise bindi. Yasemin genelde kayınvalidesine giderken bizim servise biner, yanıma oturur beraber muhabbet ederek eve gideriz. 
 
O akşamda nasıl canım sıkkın, havada yağmurlu hiç konuşasım yok. Yorulmuşumda... Ama Yasemin muhabbet etmek istiyor ve beni neşelendirmek adına sürekli bir şeyler anlatıyor. Baktı ki bende katılım yok "Hadi gel karaoke oynayalım." dedi. Bende hemen meraklandım tabi.  "E hadi bakalım." dedim. 

Telefonundan açtı programı, şarkıyı seçti, telefonun kulaklığını taktı ve başladık şarkı söylemeye. 

Hem söylüyor, hem halimize gülüyorduk. 
Çok eğlenceliydi. 

Yokee Karaoke ücretsiz bir android uygulaması. Googleplay'dan programı ücretsiz indirip kuruyorsunuz ve  Youtube'daki şarkılardan seçiyorsunuz ve söylemeye başlıyorsunuz. 

Ayrıca seçtiğiniz şarkıyı söylerken kaydedebiliyor, sonra onlara efekt yapıyor ve Facebook üzerinden de paylaşabiliyorsunuz. 

Benim şu günlerdeki favori programım oldu. Canım ne zaman bağıra bağıra şarkı söylemek isterse çılgın bir parça seçip söylüyorum. sonradan kaydettiğim kendi sesime kahkahalarla gülüyorum. Ne kadar çirkin çıkıyor sesim diyorum kendime. İnsanın kendi sesini dinlemesi garip. 

Çok eğlenceli bir program. Denemenizi tavsiye ederim. 



12 Mart 2014 Çarşamba

Şimdi Sıra Lalede

İş yerimdeki masama çiçek koymayı adet edindim sanki. Sümbülden sonraki konuğum lale. 

Bilgisayarımın yanında sağımda minik saksı içinde büyüyen soğanlı bitkilerim her geçen gün uzaması, ne zaman açacağını beklemem beni heyecanlandırıyor. 

Çocukluğumdan beri çok severim çiçekleri. Özellikle kır çiçeklerine bayılırım. Bizim çocukluğumuzda böyle miydi sokaklar hemen hemen her bahçede yetişen kır çiçekleri vardı. Papatyalar, akşam sefalılar, kaşındıran dikenler... Hiç biri yok.

Papatyaları çiçekçilerde görüyorum. parayla satılıyorlar. Yazık. Her şeyi tükettiğimiz gibi, çiçekleride tüketiyoruz. 

Geçen akşam markette alışveriş yaparken kadınlar günü için sümbül ve lale getirmişler. Hemen seçip en güzellerini. Mutfaktaki rafın üstünde yerlerini aldılar. Kendi kadınlar günümü kendi çiçeklerimle kutladım. Yalnız evdeki lalem, iş yerinden erken açtı. Mor lale seçmiştim. İş yerimdekinin rengi hala belli değil. 

Bu sene farklı bir şey deneyeceğim. Lalelerim açıp solduktan sonra soğanlarını poşetleyip buzdolabına koyacağım ki seneye aynı zamanda yeniden açsınlar. Açıyorlarmış diye okudum. Bakalım benimkilerin akıbeti ne olacak. 

Çiçekleri ve hayvanları sevmeyenlerin insanlarıda sevemeyeceğine inanlardanım. Tabiki bu benim görüşüm. Farklı görüşler olabilir. Saygı duyarım. 

Lalelerden sonra masamdaki misafirlerim, Unutma Beni Çiçekleri olacaktır.  

8 Mart 2014 Cumartesi

8 Mart Dünya Kadınlar Günümüz Kutlu Olsun

1857 tarihinde 129 işçi kadının fabrikada çıkan yangından kaçamayarak ölmesinden sonra 26-27 Ağustos 1910 tarihinde Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı onların anısına 8 Mart Dünya Kadınlar günü olarak kutlanması önerisini oy birliğine sunmuş ve kabul edilmesini sağlamıştır. 

Böylece 8 Mart Dünya Kadınlar günü olarak kutlanmaya başlanmıştır. 

Detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

Kadın olmak...

Dünyaya bir sıfır yenik başlamak demek. 

Kadın olmak... 

Hep dikkatli olmak demek.

Kadın olmak... Siz sıralayabilirsiniz devamını...

Çocukluğunuzdan başlıyorsunuz kendinizi korumaya. Hep dikkatli olmak zorunda kalıyoruz. Çünkü bu empoze ediliyor bize, ebeveynleriniz tarafından. Tacize uğramak en büyük korkumuz. Hele tecavüz düşünülmemesi gereken bir olay. 

Yolda, otobüste, herhangi bir yerde, neresi olursa olsun fark etmez, kendine sahip çıkma zorunluluğu, üstünde oluşturduğu baskı, bir erkek tarafından bilinemeyecek bir duygu. 

Sarkıntılık yapılan, laf atılan, dayak yiyen, tecavüze uğrayan, öldürülüp ormana atılan, seks objesi olarak görünen hep kadınlar.  

İş hayatında üstümüze basılıyor. 

İlerlememiz engelleniliyor.

Şiddete maruz kalıyoruz.

Eşinden, sevgilinden, babandan dayak yemek. 

Dayak yediğini bile dile getirememek. 

Korkmak. 

Kendini savunurken size sorulan sorular karşısında ezilip, büzülmek. 

Namus cinayetlerine kurban gitmek. 

Zorla evlendirilmek. 

Erkek çocuk doğurmadın diye itilip kakılmak. 

Saçı uzun aklı kısa muhabbetleri. Küçümsenen tavırlar.

Bu sıralama uzar, gider.

Bir çok kadının aklına yeni örnekler gelebilir.

Kaç tane vaka var karısından dayak yiyen koca diye. Sayılıdır herhalde. Kaç erkek namus cinayetine kurban gitti. Viyadüklerden atıldı mı ki? Tecavüze uğradı diye, tecavüz edenle evlenildi mi? 

Günümüzde hala bunlar yok mu? Var dolu. Bilinenler dışında gizli kalan o kadar çok olay var ki. 

Biz kadınlara yapılan haksızlıklar saymakla bitmez. 

Çok mu olumsuz yazıyorum? Sanmıyorum. Yaşanmışlıkların bir kaçı sadece bu yazdıklarım.

Yinede bunca zorluğa rağmen, annelik, ev hanımı, çalışan kadın, iyi bir eş, kız kardeş... 

Üstümüze hangi vasfı alırsak alalım güçlü ve ayakta durmayı iyi bilen sürekli mücadele eden değerli kadınlarız biz. 

Bu önemli günümüz, 8 Mart Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun hepimize.

3 Mart 2014 Pazartesi

Bügün 3 Mart Kızımın Doğum Günü

Hava soğuk, burası daha bir soğuk. Ağlama sesi duyuyorum. Kırmızı bir surat, morarmış eller, avazı çıktığı kadar ağlayan bir bebek. Benim bebeğim.  Canım yanıyor, bebeğimin ağlama sesini duymak canımı daha da çok yakıyor. O zaman anlıyorum işte anne olduğumu. Dünyalar benim o onda. O benim. Benim yavrum.

Anne oldum. Ne güzel bir duyguydu bu. Allah'ın kadınlara bahşettiği en güzel duygu. Kendi annem geliyor bir anda aklıma. Ben burada ağlarken annemde dışarıda benim için ağlıyordu. O anda üzülüyorum çok, annemin ağlaması, kızımın ağlaması...

Susturmam lazım kızımı. Ağlamasın daha çok. Kalkmaya çalışıyorum. Alıyorum kucağıma. Minicik, tutamıyorum sanki. Yüzü o kadar buruşuk ki gözleri ince bir çizgi gibi gözüküyor. Burnunun ucu kıpkırmızı. Benzetmeye çalışıyorum hemen. Kime benziyor acaba?  Benim gözlerim gibi iri, babasının gözleri gibi çekik. Ne güzel ikimizden de almış bir şeyler diyorum içimizden. Cinsiyetini bilmediğimizden adı yok bebeğimin henüz.

Ağlıyor hala susturamıyorum bebeğimi. O an ebe geliyor ve bir güzel azarlıyor beni ayağa kalktığım için. Alıyor kucağımdan bebeğimi götürüyor. Ben sesleniyorum arkasından "Lütfen sustur kızımı ağlamasın"

O günden beri hep dua ediyorum Allahım'a kızımı kimse ağlatmasın diye. Ama hayat öyle mi? Mutlaka ağlanılacak bir şeyler oluyor. Siz gözünüz gibi baktığınız evladınız üzülüyor ve ağlıyor. Birileri gelip, kırabiliyor.

Damla, benim ilk kıymetlim. En değer verdiklerimin başında gelenlerden. 

Kızım bugün onsekizine bastı. Kocaman bir genç kız. Ama benim gözümde hala ilk günkü bebek. Neden mi öyle geliyor bana? Çünkü çocuklar hiç büyümüyor annelerin gözünde. Hep küçük, hep korunmasızlar. Kendi annemden biliyorum. Bende bir çocuğum annemin gözümde. Ben annemi düşünüyorum annem beni. Ben kızımı... 

Dünyada evlat sevgisinin üstüne başka bir sevgi yokmuş. Bunu anlıyorsun çocuk sahibi olduğunda. Her sevginin önüne geçiyor evlat sevgisi. Sevgi sıralamasının en başında. Bu tek benim düşüncem değil. Bir çok anne baba benim gibi düşünüyor ve aynı fikirde buluşuyor. 

Çocuğunuz o kadar değerli ki eşinizin bile  çocuğunuza kızmasına gönlünüz el vermiyor. 

Bugün 3 Mart benim en sevdiğim günlerden bir gün. 
Bugün 3 Mart anne olmamın ilk günü. 
Bugün 3 Mart kızımla tanışmamın ilk günü.
Bugün 3 Mart benim olgunluğa adım attığım ilk gün. 

Damlacım iyi ki doğdun kızım. Dünyama renk ve canlılık getirdin. Seni çokkkkk seviyorum. 

Son olarak söylemek istediğin;

İyi ki Kadınım
İyi ki Anneyim
iyi ki Annem var
İyi ki bir kız çocuğuna sahibim 

Allah herkese nasip etsin. 

Bügün 3 Mart Kızımın Doğum Günü

Hava soğuk, burası daha bir soğuk. Ağlama sesi duyuyorum. Kırmızı bir surat, morarmış eller, avazı çıktığı kadar ağlayan bir bebek. Benim bebeğim.  Canım yanıyor, bebeğimin ağlama sesini duymak canımı daha da çok yakıyor. O zaman anlıyorum işte anne olduğumu. Dünyalar benim o onda. O benim. Benim yavrum.

Anne oldum. Ne güzel bir duyguydu bu. Allah'ın kadınlara bahşettiği en güzel duygu. Kendi annem geliyor bir anda aklıma. Ben burada ağlarken annemde dışarıda benim için ağlıyordu. O anda üzülüyorum çok, annemin ağlaması, kızımın ağlaması...

Susturmam lazım kızımı. Ağlamasın daha çok. Kalkmaya çalışıyorum. Alıyorum kucağıma. Minicik, tutamıyorum sanki. Yüzü o kadar buruşuk ki gözleri ince bir çizgi gibi gözüküyor. Burnunun ucu kıpkırmızı. Benzetmeye çalışıyorum hemen. Kime benziyor acaba?  Benim gözlerim gibi iri, babasının gözleri gibi çekik. Ne güzel ikimizden de almış bir şeyler diyorum içimizden. Cinsiyetini bilmediğimizden adı yok bebeğimin henüz.

Ağlıyor hala susturamıyorum bebeğimi. O an ebe geliyor ve bir güzel azarlıyor beni ayağa kalktığım için. Alıyor kucağımdan bebeğimi götürüyor. Ben sesleniyorum arkasından "Lütfen sustur kızımı ağlamasın"

O günden beri hep dua ediyorum Allahım'a kızımı kimse ağlatmasın diye. Ama hayat öyle mi? Mutlaka ağlanılacak bir şeyler oluyor. Siz gözünüz gibi baktığınız evladınız üzülüyor ve ağlıyor. Birileri gelip, kırabiliyor.

Damla, benim ilk kıymetlim. En değer verdiklerimin başında gelenlerden. 

Kızım bugün onsekizine bastı. Kocaman bir genç kız. Ama benim gözümde hala ilk günkü bebek. Neden mi öyle geliyor bana? Çünkü çocuklar hiç büyümüyor annelerin gözünde. Hep küçük, hep korunmasızlar. Kendi annemden biliyorum. Bende bir çocuğum annemin gözümde. Ben annemi düşünüyorum annem beni. Ben kızımı... 

Dünyada evlat sevgisinin üstüne başka bir sevgi yokmuş. Bunu anlıyorsun çocuk sahibi olduğunda. Her sevginin önüne geçiyor evlat sevgisi. Sevgi sıralamasının en başında. Bu tek benim düşüncem değil. Bir çok anne baba benim gibi düşünüyor ve aynı fikirde buluşuyor. 

Çocuğunuz o kadar değerli ki eşinizin bile  çocuğunuza kızmasına gönlünüz el vermiyor. 

Bugün 3 Mart benim en sevdiğim günlerden bir gün. 
Bugün 3 Mart anne olmamın ilk günü. 
Bugün 3 Mart kızımla tanışmamın ilk günü.
Bugün 3 Mart benim olgunluğa adım attığım ilk gün. 

Damlacım iyi ki doğdun kızım. Dünyama renk ve canlılık getirdin. Seni çokkkkk seviyorum. 

Son olarak söylemek istediğin;

İyi ki Kadınım
İyi ki Anneyim
iyi ki Annem var
İyi ki bir kız çocuğuna sahibim 

Allah herkese nasip etsin. 

2 Mart 2014 Pazar

Yeni Favori Kanalım-Turkmax Gurme

Biraz önce nefis yemeklerin yapılışını gördüm. Saat geç olmasa neredeyse yapacağım. İnsanın iştahını kabartan tarifler fena. 

Yıllardır Digitürk üyesiyiz. Sunmuş olduğu hizmetlerin kiminden memnun kiminden memnum değiliz. Ama genel olarak değişik kanal yelpazesi ile iyi yayın yaptığını düşünüyorum.

Digitürk'ün 21 kanalda yayın yaptığı Turkmax kısa bir zaman önce Turkmax Gurme olarak değişti. Kanalın isminin değişmesiyle birlikte içeriği de değişti. Ayrıca Hd yayın hizmeti de sunmakta.

Digitürk'ün 21. kanalı izlediğim kanallar arasında geliyordu. Geçen akşam izleyecek bir şey bulamamanın verdiği sıkıntıyla elimde kumanda zap yaparken kanalın değiştiğini fark ettim ve yemek programı olunca durdum. Zaten nerede bir yemek tarifi var, ben orada. Seyrettiklerimin hepsini yapamasam da, her seferinde yeni bir bilgi ediniyorum. 

Yemek programlarını fırsat buldukça takip etmeye çalışıyor, beğendiğim tarifleri saklıyor, denemeye gayret gösteriyorum. 

Yıllardır yine Digitürk'te takip ettiğim Home Tv kanalı yemek programları konseptiyle yayın yapmakta. Neden bizde de böyle bir kanal olmaz diye hep düşünürdüm ve aklımdan geçerdi. Bizde yaptık nihayet. 

Artık Turkmax Gurme var ve yayında. Çok da iyi oldu bu yeni kanal. Farklı kanallarda ara ara olan yemek programları artık arda arda yayın yapılabilecek bir kanala sahip oldu. 

Sürekli yemek tarifleri bulacağınız değişik tatlar deneyebileceğiniz, güzel sunumlar hazırlayacağınız, hoş anlatımlarla hazırlanmış güzel programlar var Turkmax Gurme'de. 

Benim izlediklerimin arasında favori sayabileceğim Küçük Mutfak Sırları, Arda'nın Mutfağı ve Eyüp Kemal'in seçtikleri. 

Ayrıca cumartesi akşamları Kürşat Başar'la hoş sohbete de davetlisiniz. Kaçırmayın...

Programların yeni bölümleri hafta içi erken saatte, ama merak etmeyin kaçırmıyorsunuz. Sürekli tekrarları var ve ayrıca tariflerin hepsini buradan da edinebilirsiniz. 

Başka bir seçenek de Digitürk'ün android uygulamasını da indirdiğinizde, her yerden ulaşa bilirsiniz.

Artık bize de seyrettikten sonra tarifleri denemek kalıyor. 

Yeni Favori Kanalım-Turkmax Gurme

Biraz önce nefis yemeklerin yapılışını gördüm. Saat geç olmasa neredeyse yapacağım. İnsanın iştahını kabartan tarifler fena. 

Yıllardır Digitürk üyesiyiz. Sunmuş olduğu hizmetlerin kiminden memnun kiminden memnum değiliz. Ama genel olarak değişik kanal yelpazesi ile iyi yayın yaptığını düşünüyorum.

Digitürk'ün 21 kanalda yayın yaptığı Turkmax kısa bir zaman önce Turkmax Gurme olarak değişti. Kanalın isminin değişmesiyle birlikte içeriği de değişti. Ayrıca Hd yayın hizmeti de sunmakta.

Digitürk'ün 21. kanalı izlediğim kanallar arasında geliyordu. Geçen akşam izleyecek bir şey bulamamanın verdiği sıkıntıyla elimde kumanda zap yaparken kanalın değiştiğini fark ettim ve yemek programı olunca durdum. Zaten nerede bir yemek tarifi var, ben orada. Seyrettiklerimin hepsini yapamasam da, her seferinde yeni bir bilgi ediniyorum. 

Yemek programlarını fırsat buldukça takip etmeye çalışıyor, beğendiğim tarifleri saklıyor, denemeye gayret gösteriyorum. 

Yıllardır yine Digitürk'te takip ettiğim Home Tv kanalı yemek programları konseptiyle yayın yapmakta. Neden bizde de böyle bir kanal olmaz diye hep düşünürdüm ve aklımdan geçerdi. Bizde yaptık nihayet. 

Artık Turkmax Gurme var ve yayında. Çok da iyi oldu bu yeni kanal. Farklı kanallarda ara ara olan yemek programları artık arda arda yayın yapılabilecek bir kanala sahip oldu. 

Sürekli yemek tarifleri bulacağınız değişik tatlar deneyebileceğiniz, güzel sunumlar hazırlayacağınız, hoş anlatımlarla hazırlanmış güzel programlar var Turkmax Gurme'de. 

Benim izlediklerimin arasında favori sayabileceğim Küçük Mutfak Sırları, Arda'nın Mutfağı ve Eyüp Kemal'in seçtikleri. 

Ayrıca cumartesi akşamları Kürşat Başar'la hoş sohbete de davetlisiniz. Kaçırmayın...

Programların yeni bölümleri hafta içi erken saatte, ama merak etmeyin kaçırmıyorsunuz. Sürekli tekrarları var ve ayrıca tariflerin hepsini buradan da edinebilirsiniz. 

Başka bir seçenek de Digitürk'ün android uygulamasını da indirdiğinizde, her yerden ulaşa bilirsiniz.

Artık bize de seyrettikten sonra tarifleri denemek kalıyor. 

1 Mart 2014 Cumartesi

The Book Thief- Kitaplarla Dolu Bir Film

Hafta sonu için seyredilecek film ararken, buldum The Book Thief. Kitap sever biri olarak seyretmem gerektiğini düşündüm ve İmbd'den hem puanına hemde traillerine baktım. 

Oyuncu kadrosunda Geoffrey Rush vardı. Bir hafta içerisinde Geoffrey Rush'un ikinci filmini seyrediyordum. Geçen hafta The Best Offer'i seyretmiş ve çok beğenmiştim. O fimle ilgili yorum yazmak isterken şimdi Kitap Hırsızı ile ilgili yazı yazıyorum. 

Her iki filmide muhteşemdi. Her zamanki gibi bana göre:))

Ben Kitap Hırsızı ile ilgili bir kaç açıklama yapmak istiyorum:

Film, kitaptan uyarlanmış Nazi zamanına ait eski tarih, savaş ve drama filmi.

Film karla kaplı bir manzara eşliğinde başlıyor. Seslendirme müthiş. Hikaye anlatılmaya başlanılıyor. Anlıyorsunuz zaten güzel bir film olacağını o andan itibaren.

Liesel savaş zamanında Almanya’da henüz dokuz yaşındayken bir ailenin yanına yerleştirilir. Okuma ve yazmayı bilmeyen Liesel kitapları çok sever ve kendi hayal dünyasını yaratır. Evlerinde sığınmacı olarak kalan Yahudi Max sayesinde kitaplarla bütünleşir. Dünyadaki kötülüklerden uzaklaşmanın tek yolu kitaplardır. Kitapların yakıldığı bir zamanda, kitaplara büyük bir sevgiyle bağlanan küçük bir kız çocuğu... 

Liesel'in güzel gözleri, saçları, etkileyici oyunculuğu çok dramatikti. Gökyüzünde yankılanan bomba sesleri içinde bir kız çocuğunun sığınakta hikâye anlatması. Max'ın bomba sesleri arasında yıldızlara hayranlıkla bakması, etkileyici sahnelerden bir kaçı.

Filme savaş zamanındaki çocukların nelere maruz kaldığını görmek çok üzücüydü. Ama yaşam savaş ve kanla kurulmuş durumda. 

Çocuklar bu dünyadaki her şeyi çıplak gözle görebilen, kendi iç dünyasında onları yaşayan minik kalpler.  

Kitabı okumadım ama filmi çok beğendim. Film bu kadar güzelse, kim bilir kitap nasıldı?

Oğlum kucağımda bana sarılmış şekilde filmin final sahnesini seyrederken. Liesel'e çok üzüldüm. Liesel'in gözyaşları benide ağlattı diyebilirim. 

Filmde çok dokunaklı sahneler var. Duygusallaşmamak imkansız. 

The Book Thief  uzun bir film. Sıkılmadan seyredeceksiniz. 

Ben iki saat nasıl geçti anlayamadım.

İyi seyirler:)))









The Book Thief- Kitaplarla Dolu Bir Film

Hafta sonu için seyredilecek film ararken, buldum The Book Thief. Kitap sever biri olarak seyretmem gerektiğini düşündüm ve İmbd'den hem puanına hemde traillerine baktım. 

Oyuncu kadrosunda Geoffrey Rush vardı. Bir hafta içerisinde Geoffrey Rush'un ikinci filmini seyrediyordum. Geçen hafta The Best Offer'i seyretmiş ve çok beğenmiştim. O fimle ilgili yorum yazmak isterken şimdi Kitap Hırsızı ile ilgili yazı yazıyorum. 

Her iki filmide muhteşemdi. Her zamanki gibi bana göre:))

Ben Kitap Hırsızı ile ilgili bir kaç açıklama yapmak istiyorum:

Film, kitaptan uyarlanmış Nazi zamanına ait eski tarih, savaş ve drama filmi.

Film karla kaplı bir manzara eşliğinde başlıyor. Seslendirme müthiş. Hikaye anlatılmaya başlanılıyor. Anlıyorsunuz zaten güzel bir film olacağını o andan itibaren.

Liesel savaş zamanında Almanya’da henüz dokuz yaşındayken bir ailenin yanına yerleştirilir. Okuma ve yazmayı bilmeyen Liesel kitapları çok sever ve kendi hayal dünyasını yaratır. Evlerinde sığınmacı olarak kalan Yahudi Max sayesinde kitaplarla bütünleşir. Dünyadaki kötülüklerden uzaklaşmanın tek yolu kitaplardır. Kitapların yakıldığı bir zamanda, kitaplara büyük bir sevgiyle bağlanan küçük bir kız çocuğu... 

Liesel'in güzel gözleri, saçları, etkileyici oyunculuğu çok dramatikti. Gökyüzünde yankılanan bomba sesleri içinde bir kız çocuğunun sığınakta hikâye anlatması. Max'ın bomba sesleri arasında yıldızlara hayranlıkla bakması, etkileyici sahnelerden bir kaçı.

Filme savaş zamanındaki çocukların nelere maruz kaldığını görmek çok üzücüydü. Ama yaşam savaş ve kanla kurulmuş durumda. 

Çocuklar bu dünyadaki her şeyi çıplak gözle görebilen, kendi iç dünyasında onları yaşayan minik kalpler.  

Kitabı okumadım ama filmi çok beğendim. Film bu kadar güzelse, kim bilir kitap nasıldı?

Oğlum kucağımda bana sarılmış şekilde filmin final sahnesini seyrederken. Liesel'e çok üzüldüm. Liesel'in gözyaşları benide ağlattı diyebilirim. 

Filmde çok dokunaklı sahneler var. Duygusallaşmamak imkansız. 

The Book Thief  uzun bir film. Sıkılmadan seyredeceksiniz. 

Ben iki saat nasıl geçti anlayamadım.

İyi seyirler:)))