Ne kadar dayanıklıyız? Kendimize
soruyor muyuz bu soruyu?
İnsan olarak bizler farklıyız.
Farklı yaratılmışız. Duygu ve düşüncelerimiz var. Kötüyüz çok zaman. Benciliz
genelde de. Hep istiyoruz karşımızdaki bizi anlasın, dinlesin, istediklerimizi
yapsın, hep haklı çıkalım. Benim sözüm geçsin. Ben ben ben olayım. Hep bir
beklenti içerisindeyiz. Hep savunmacı. Hep iddiacı.
Neden bir adım atmak zor geliyor
ki bize? Neden yanaşmaktan kaçınıyoruz? Gururumuz mu incinir? Küçük mü düşeriz?
Yooo hiçbir yerimize bir şeycikler olmaz. Yeter ki yapmak isteyelim ve yapmak
için çaba sarf edelim. Yapmıyoruz ama. İstemiyoruz. İşimize gelmiyor aslında.
Etrafımda bulunduğum kişiler hep
bir şeylerden şikâyetçi. Zaman zaman bende. Çözüm üretmek yerine şikâyetlerimiz
çoğaltıyoruz. Durup düşünmüyoruz, anlık hareket ediyoruz. Sinirlerimiz sürekli
tepemizde. Hep bir saldırganlık halindeyiz. Hemen tartışmaya başlıyoruz.
Öfkemize yenik düşüyoruz çoğu zaman. Ne oluyor sonra üzüntü, acı, ağızdan çıkmış
kötü kelimeler. Telafisi olmayan sözcükler.
Gülmek ve eğlenmek varken
neden üzüyoruz ki kendimizi? Yazık değil mi bize?
Nerede kaldı iletişim? Nerede
kaldı hoşgörü? Nerede, nerede neredeler? Ben hep soruyorum sürekli ve
cevabı bulamıyorum çoğu zaman. Siz bulabilir misiniz?
Cevaplar yok, uçuşmuş. Yakalayıp
da geri getirsek.
Konuşmadan olmuyor. İnsanlar
konuşa konuşa dememiş boşuna atalarımız. Mutlaka anlatmalı insan içinden
geçeni. Hislerini, duygularını. Anlatılmadan nasıl ifade edeceksin ki kendini.
Susmamalıyız. Susarak değişmiyor ki olanlar. Kalıyor öylece ortada. Daha çok
istifleniyor. Arttıkça artıyor. Yığılmaya başlıyor.
Sen anlatmasan o nereden
bilecek ki içinden geçenleri, düşüncelerini, görüşlerini, seni. Anlatmıyoruz ya da
anlatamıyoruz. Kaçınmamalı. Korkmamalı. Özgür olmalı. Ben olmalı. Sen olmalı. Kendin olmalı.
Konuşmak yormasın bizi.
Kendimize yaptığımız en
büyük kötülük içimize kapanmak ve küsmek.
Çoğu zaman susmayı tercih
ediyoruz ve böylece sırtımıza daha çok yük biniyor. Taşıyamayacağımız durumda
kaldığımızda da patlama noktası gelip, bir çığ haline dönüşebiliyor. Sonrası
bommmm. İçimizdekileri kusmaya başlıyoruz birer birer. Şöyleydi, böyle oldu. Sen
bunu yaptın. Ben bunu yaptım. Suçlamalar, tartışmalar, kavgalar ve küslük...
Mutluluk da, mutsuzlukta iki
dudağın arasında. Oradan yayılan harfler birçok durumu belirliyor aslında. Öncü
oluyor bize.
Annem her zaman söyler bana yedi
kere düşün bir kere konuş diye. Annemim bu sözü hep kulağımdadır benim.
Konuşurken çok dikkat ederim karşımdakini kırmamaya, üzmemeye çalışırım. Herkes
değerlidir benim nezdimde. Geri dönüşü olmayan sözcüklerden kaçınmaya çalışarak
konuşurum. Gel gör ki aynısını ben yaşıyor muyum? Hayır.
Bizlerin kötü olduğunu
düşünüyorum. Hırslarımız, duygularımız bize kötü şeyler yaptırıyor ve intikam
almaya yöneltiyor. Beyin hemen başlıyor kötü planlar yapmaya. Hep bir misilleme
hep bir kapak yapma olayı var içimizde. Hesap soruyoruz sürekli.Savunmayıcıyız.Güçlü olmak
üste çıkmak istiyoruz her fırsatta. İçimizden yayılan gizli güç yukarılara
tırmanya başlıyor ve bir bakıyoruz ki onun esiriyiz. Hapsolmuşuz ve o şekilde
yaşamaya alışmaya başlamışız.
Hesap sormasak olmaz mı?
Ben inancımız kaybetmemiz
gerektiğine inanıyorum. İnsani duygularımızı bırakmayalım. İyilik ve hoşgörü
hep içimizde olsun. Yardımlaşalım ve paylaşalım. En azından birbirimiz anlamak
için çaba gösterelim. En önemlisi dinleyerek karşımızdakine değer verelim.
Kötü olmak çok kolay
önemli olan iyi ve iyi kalabilmek.