29 Mart 2019 Cuma

Düşerken Kitap Yorumu



Merhabalar

“Hayat neyse uzun bir yoldur. Giderken çevrene bak, kim sabırlı, kim açgözlü, kim kibirli,kim hakkı hukuku rızasıyla gözetiyor anlarsın. Uzun yol sana nerede, ne zaman, ne yapman gerektiğini öğretir. Uzun yol sana basireti, intizamı, insicamı öğretir. Zamanın kıymetini anlarsın, insan hayatının pamuk ipliğine bağlı olduğunu, hak yiyenin elbette hesabını ödediğini anlarsın. Uzun yol insanı terbiye eder, ıslah eder, günahına kefaret olur.”

Şimdi düşerken kitabını yorumlarken, hiçbir şey bizim gördüğümüz gibi değil demek istiyorum.

Roman çok klişe bir giriş ile başladı.

İshak eşine bir not yazarak evi terk ediyor. İshak’ı giderken görenler, İshakların üst kat komşusu Julide ile gittiğini görünce mahalleye bomba etkisi düşüyor.

Şimdi sizi duyar gibiyim. Evli bir adam, eşini üst kat komşusu ile aldatıp sevgilisi ile kaçıyor. Ne yalan söyleyeyim, bende aynı bu düşüncülerle okumaya devam ettim.  Okudukça gördüm ki ön yargı çok kötü bir davranış ve düşünme şekli.

Roman uzunca bir yol hikayesi, Geçen gün paylaştığın alıntı da bunun bir göstergesi. İshak kaçmak istiyor Julide de sebebinin ne olduğunu sormadan ben yanında gelirim diyor ve çıkıyorlar yola. Nereye gideceklerini planı yapılmadan uzun yol başlıyor. Bu yolda bazen İshak anlatıyor, bazen Julide konuşuyor, bazen yazar anlatıcı olarak her ikisini anlatıyor.

Sayfalar ilerledikçe İshak’ın neleri kabul ettiğini okuyunca büyük bir hazımsızlık yaşadım. İshak’a ve karısına inanılmaz kızdım. İshak’un bu saf hallerini hiç sevmedim.  Her şeyi kabul edişi hali beni sinir etti de etti. Hele karısının yaptıklarını hiç mi hiç onurlu bulmadım. İnsan kullanmak, birini kandırmak bu kadar mı kolay dedim? Sinir olduğum sayfalar çok fazla oldu. 

En çok sevdiğim Julide’nin iç hesaplaşması oldu. Yaşadıklarına yaşayacaklarına, başına gelene çok üzüldüm. İki karakter de insanoğlunun hayatta başına her bir şeyin geleceğinin birer kanıtı olarak anlattı. Yol boyunca ikisini de dinledim anladım, hak verdim, kızdım ve ben onlar için başka bir son yazdım. Ama benim sonum yazarın ki ile aynı olmadı.

Yazarın okuduğum üçüncü kitabı. Her kitapta olduğu gibi betimlemeleri çok fazla. Ben betimleme ve duygu yoğunluğu sevdiğim için bana çok iyi geliyor. Romanın içine daha iyi bir giriyorum ve mekan, olay, ne varsa gözümün önünde canlandırıyorum. Yazarın yazım dilini de oldukça alıştım ve Düşerken’i de çok beğendim. Yazarla tanışmak isterseniz kitaplarından önce @tuhafdergi deki yazılarını da okuyabilirsiniz.
  



25 Mart 2019 Pazartesi

Kod Adı Gece Kitap Yorumu




Merhabalar

Çöpçatan’dan sonra yazarın bu türde kitap yazacağını hiç tahmin etmemiştim. Yeni kitabın çıkacağını öğrendiğimde hemen okumak istemiştim. Bir yazara alışınca diğer kitaplarının da aynı türde olacağını düşünen bir tarafımız var biz okuyucuların, aslında çok yanılıyoruz. Bende sevgili yazardan farklı türde romanlar yazmasını çok takdir ediyorum.  Kendi ve bizim için güzel şeyler yaratıyor. Şimdi gelelim kitabın yorumuna.

Birbirinden bağımsız dört ajan önemli bir görev için Brondan tarafından bir araya getirilir. Alex, Kate, Sloan ve Lavy

Bir araya gelen ajanların önemli görevi patlama ve salgınlar konusunda uzman ve çok önemli bilgilere sahip olan bilim adamlarının neden kaçırıldığını öğrenmek ve oluşabilecek kötü olayların önüne geçmek. Kitabın kapak yazısından olduğu gibi, Dünyayı kurtarmak…
Bu dört ajan hem işlerinde çok iyi ama aynı zamanda iç dünyalarında yaralı karakterler. Her bir ajanın kendine özgü kırıklıkları var. Ama bu kırıklıkların yanında çok güzel bir bağla birbirlerine sarılıyorlar. Ajanlarımız başlarını derde sokmaktan hiç vazgeçmiyorlar. Nerde karışık bir durum var bizimkiler orada. Bir ara ayrılır gibi oluyorlar, sonra yeniden birarada görevlerini layıkıyla yerine getiriyorlar. Dünyayı kurtarıyorlar mı? Evet. Tam görev bitti derken, başka bir macera başlıyor ve kitap ikincisini okutmak için biz okuyucuya göz kırpıyor.

Karakterlerin hepsini ayrı ayrı güzel. İlk başlarda Kate derken sonlara doğru Lavy çok başarılı buldum. Hele ölüm makinesi Alex, ve kötü işlerden iyi işlere geçen Sloan. Hepsi meziyetli ajanlar. Kitap boyunca yeteneklerini konuşturdular. Bu görev onları değiştirdi ve ben bir sonraki maceralarını merak etmiyor değilim. Bir sonraki kitapta sanki karakterlerin iç dünyasını daha çok öğrenip, daha çok tanıyacağız sanırım. Yanılıyor muyum sevgili yazar. Aşk da geliyor gümbür gümbür.

Yazarın üçüncü benim okuduğum ikinci kitapları. Diğer kitaplarınızı da okumak istiyorum. Umarım bizi fazla beklemezsiniz.

Son olarak kitabın kapağını çok sevdim. Kırmızıyı sevdiğimden olabilir mi diye düşündüm ama hayır, kapak tasarımı güzel olmuş.



21 Mart 2019 Perşembe

25m2 Roman Yazma Teknikleri Atölyesi




Merhabalar 

Altı haftadır her çarşamba koşarak gittiğim bir yer var. Roman Yazma Teknikleri Atölyesi. 

25m2 Atölyesi ile yaşadıklarımla ilgili ayrı detaylı bir yazı eğitim bittikten sonra yazacağım ama şimdi kısa bir kaç cümle yazarak bilgi vermeye çalışıyorum. 

Yazmak benim kendimde sonradan keşfettiğim bir özellik oldu diye bilirim. Zaman zaman çok şey yazıyorum ama bunu kitaplaştırmak için henüz yeteri kadar cesarete sahip değilim. biraz da cesaret ve işin tekniğini öğrenmek adına eğitime katılıyorum ve aldığım bilgilerden tekniklerden son derece keyifliyim. Dün akşam atölyede hocamız bize süre verdi ve öğrendiklerimizle alakalı kısa bir roman yazmamızı istedi. Kısa zaman diliminde de benden aşağıda sizinle paylaştığım mini bir kaç sayfalık roman çıktı. 

yanlışlar ve bütünlük olmayabilir. Hiç düzeltme yapmadan sizinle paylaşıyorum. Sizce nasıl? İleride kendimi ölçmek adına olumlu olumsuz lütfen düşündüklerinizi söylerseniz kendimde ki eksikleri bulabilirim. 

Hepimizin hayalleri var. Benim de hayalim bir gün kendi basılı kitabımı okumak. 

Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. 

Sevgiler Elmas:) 



Hep aynısını yapıyorsun! 
Duyduğu bu sitem dolu cümle ile dalmış olduğu kara geçmişinden sıyrılarak gayri ihtiyari soluna dönmek zorunda kaldı. Kırmızıya dönmüş kızgın bir surat, içinin haykırışı yüzüne yansımış çakmak çakmak mavi gözlerin karşısında duran eğri büğrü olmuş, ufacık tefecik kalmış bir adam.

Ayıp azmi dön önüne dedi kendi kendine.

Gözleri garsonu aramaya başladı. Yarım kalmış soğumuş çayını yeniden yenilemek ağzında kalan zift gibi sigara tadını gidermek için bir şeyler yemek istedi.

Garsona bakarken istemeden de olsa yanda konuşulanları duyuyordu. Nasıl bir kafeye gelmişti ki bugün. Her gün ayrı bir cafe denemek zorunda mıydı sanki?

İç içe geçmiş, fazla para kazanmak için çokça sandalye ve masa konulmuş bu cafede samimi nasıl bir ortam olabilirdi ki?

Ucuz boya ile boyanmış olduğu belli olan, sinirden saçları tel tel olmuş mavi gözlü kadın yanındaki adamı rezil etmek için yaşadıklarını duyuyordu etrafa.

Banane be kadın senin derdinden demek gelse de Azmi’nin içinden oflayarak bir dal daha sigara çekti paketinden.

Yine bir iki nefes çekip sigarayı kül tablasına bırakarak bitmesini izleyecekti. Zamanın elinden nasıl kayıp gittiğini durduramadığı bildiği gibi sigarasının da bitmesine izin verecekti. Yok o sigarayı yarıda söndürür bitirmezdi ama yaşanılan onca anı, onca gün onca sevgi ezilince üstüne basılınca sönmüyordu.

Garsonun bıraktığı çaya bakarken çayın kokusunda eriyip kaybolmak istediğinde Elif’in demlediği güzel çaylar aklına geldi. Her çay demlediğinde çaya suyu verdiğinde içine bir kesme şeker atar, çay daha güzel dem alıyor Azmi bak tadını fark edeceksin derdi. Azmi çaydan içer, çok da bir şey fark etmez yine de eline sağlık hatunum der, güzel karısının dudağının köşesinden öperdi.

En çok da o minik kıvrımı öpmek hoşuna giderdi. Güldüğünde gamze gibi görünen aslında küçükken haylazlık kazası olan minik taş parçası Elif’e bir gamze katmıştı.

O gamze değil miydi Azmi’yi çeken? Elif’e aşık eden, o çukurda kaybolan.

İlk Mert fark etmişti Elif’i. Hep aynı kütüphanede karşılaşırlardı. Aynı masanın etrafında göz göze gelir, Mert konu açıp Azmi onlara sonra dahil olurdu.

Çekingen ürkek hali, çocukluğundan kalma izler koca adam olmuşken bile onu güvensiz kılardı. Babasının onu yerdiği, güvensiz kıldığı o zamanların esiriydi şu an konuşulmaz halleri.

Elif’in o gülen gözleri onu rahatlatır. Azmi’de ne konuşuluyorsa konuya dahil olmaya gayret gösterirdi. Fikri olmasa da, bilmediğini belli etmez, romanlarda okuduğu, öğrendiği o afilli sözlerden birkaç alıntı kullanarak bende burada varım der gibi kısık, ürkek, çekingen bakardı Elif’in ellerine.
Göz teması sıfır olan Azmi’nin bu halleri Elif’i çok meraklandırır kapalı kapılar ardında kalmış bir labirentte yolunu kaybetmiş bu sarı saçlı uzun parmaklı çocuğu merak ederdi. Elif sırf bir gün onun ellerine dokunmak için oynadığı küçük oyunla ellerine dokunmayı başardı.

Dokunmakla kalmayıp parmaklarını avucunun içinde sıktı. Azmi’nin ellerinden yayılan o kor gibi sıcaklık ayak parmaklarından başlayıp kalbinin en kuytu köşesine demir attı ve orada hapsoldu.

Arık o gün Elif emin oldu kendinden. Azmi’ye boş değildi. Hem de hiç.

Artık bir şey yapması gerektiğini düşünürken Mert cankurtaran gibi yetişti imdadına. Azmi’ye giden yol Mert’ten geçiyordu.

Of yine sigara kendi kendini içti mırıltıları döküldü ağzının içinden. Homurtu gibi çıkıyordu sesi. Geçmişin izleri yakasından düşmez oldu son bir haftadır. Geçmişi üstünde oluşan bir toz zerresini elinin tersi ile savurur gibi savuramıyorsun, gitmiyor, istemiyor yapışıp kalıyor düşüncesi beyninde yankılanırken sandalyenizi alabilir miyim sorusu ile irkildi.

Tabi ya, tek başına oturan birçok kişinin hakkı değildi ikinci bir sandalye.

Yalnızsan tek sandalyeye mi mahkûm olman gerekiyordu?

"Git be kardeşim başka masaya." dese de içindeki öfkeli Azmi, "Hayır" dedi mülayim Azmi. 

Alabilirsiniz.

12 Mart 2019 Salı

Bin Ömrüm Olsa Kitap Yorumu



Merhabalar 

Bin Ömrüm Olsa romanın adı ne kadar güzel değil mi? Neden bu adı aldığını kitabın sonuna kadar okuduğunuzda çok net anlıyorsunuz. Klasik Hannah kitabı diyemeyeceğim ama Hannah tarzı diyebilirim. Roman da, aşırı heyecan yaratacak merak uyandıracak ve sürpriz şeyler olacak diye beklemeyin. Ne bekleyin biliyor musunuz?  Aile, saf sevgi ve bağlılık bekleyin.  

Tess, bir kaza geçirir ve ona Arafta bir seçenek sunulur. Birkaç adamdan birini seçmesi istenir. Tess için ikinci bir şans işte o zaman başlar. Seçtiği kişi ile Tess yıllar öncesine gider ve doğumda ölen Amarylis Rafferty’in vücudunda yeniden doğar. Yaşamış olduğu dünya ile şu an bulunduğu dünya arasında çok fazla fark vardır. İşitme kaybı gitmiş, onun yerine üç çocuk annesi ve bir eşi olan bir kadın olmuştur. Bu ailede garip bir şey vardır. Eşi Jack, iki yaralı kız çocuğu ve yeni doğmuş bir erkek bebek. Evin her yerinde yaralı acı insanlar vardır. Tess olanları sarıp sarmalamaya başladıkça bazı acı gerçeklerle yüzleşmeye başlar. Yerine geçtiği Amarylis hakkında çok kötü şeylere tanıklık eder. Kötü bir eş ve kötü bir anne olan Amerylis yaptıklarını tedavi etmek için çok uğraşır ve sonunda başarılı da olur mu? Çok iyi olur.

Romanı okumaya başladığımda kötü kalpli, bencil bir anne ile karşılacağım, onun verdiği yıkımın nelere mal olacağını hiç tahmin etmedim. Amerylis’ten nefret bile ettim. Eşine ve çocuklarına yaptıkları için onu hiç sevmedim. Bir anne nasıl bu kadar kötü olabilir düşüncesi beni maf etti. Ama Tess çok iyi bir iş başardı. Sevdi, sahiplendi, korudu ve hep kolladı. Romanın sonlarına doğru bambaşka acılarla karşılaşınca , Tess’in kalbinde var olan güçle neler aşıldığını gördüm. 

Baştan dediğim gibi konusu farklı bir Hannah kitabıydı ama yine aile, sevgi bağları en ince ayrıntısına kadar işlenmişti. Hannah bu yazıyor, okutuyor, kitaplarıyla okuyucularını mest ediyor. Siz hala Hannah ile tanışmadınız mı? 

Tanışmak için çok beklemeyin. 

7 Mart 2019 Perşembe

Şubat Ayı İzlediklerim

Merhabalar


Filmlere kaldığımız yerden devam edelim mi?




Nothing To Hide



Filmin konusu biraz ilginç. Günümüze uygun, şu anki yaşadığımız hayata gönderme niteliğinde. Eski arkadaşlar arada sırada akşam yemeğinde buluşuyorlar. İçlerinden biri bir oyun önerisinde bulunuyor. Herkesin telefonunu ortaya koymasını ve telefona gelen mesaj, sosyal medya bildirimleri, aramaları saklamadan, sessize almadan gruba anlatılması isteniyor. İlk başta itiraz edilen bu oyun sonradan alınan kararla uygulanmaya başlıyor ve saklı bir çok şey ortaya çıkıyor. Ben sevdim güzel ve düşündürücü bir filmdi. Hiç bir şey gizli kalmaz.

Close


Konusunu biraz anlatırsam babası ölen zengin bir aş adamının kızı kaçırılmaya kalkar ve koruması sayesinde kurtulmayı başarır. Filmi sonuna kadar seyrettim ama pek de beğenmedim. Basit bir hikayeydi. 

Organize İşler 2 


Doğruyu söylemek gerekirse, iki saatlik bir süre filme çok uzun gelmiş. Öyle aman aman çok espri yoktu ama  bazı havadan çekimler güzel görünüyordu. İlk filmin tadını alamadım ve çok da bana hitap etmedi. Beğenen olduğu gibi beğenmeyen de oldukça fazlaymış. 

Mogli: Orman Çocuğu


Ormanda bulunan bir erkek çocuğu kurt sürüsü tarafından yetiştirilmeye başlar. Ormanın kurallarını ve kaidelerini öğrenen Mogli kurtlar gibi olur. Onu tek o ormanda kabul etmeyen kötü kaplan Shere vardır.  

Kemiklerine Kadar 


Anoreksi hastası olan Ellen dört defa tedavi olmaya kalkar ama başarılı olamaz. Ailesi gözleri önünde öleceğinden korktuğu için farklı bir  tedavi sürecine girmesini sağlarlar. Burada da pek başarılı olamayan Ellen ölmek ile ölmemek arasında gidip gelir. Filmden oldukça etkilendim. Bir lokma da bile kilo alacağını düşünmek. Yemek yememek yese bile onu kusmaya çalışmak.  Bir nevi hayatı kendine zindan etmek.
 Hayatımızın değerini bilmeliyiz. 


Tom Odell Konseri


Zorlu Performans Sanatları'na gelen daha öncede Türkiye'ye gelen sevdiğim sanatçılar arasında Tom Odell. Gencecik ve mis gibi sesi var. 

Canlı performansını dinlemek ayrıca büyük bir keyifverdi bana. Çok güzel piyona çalışıyor. 

En sevdiğim şarkısı Another Love
Dinlerseniz seversiniz diye düşünüyorum. Remixi de oldukça güzel. tavsiye ederim.

Benim şubat ayım böyle geçti. Siz neler yaptınız? 

Sevgiler 

Elmas