Seriye çok geç başladım ama şimdi sabırsızlıkla diğer kitabın
çıkmasını bekliyorum.
Tüm dengelerin bir bir sarsıldığı “Kim ne yapacak? Kime
ne odu?” soruların ardı ardına kesilmediği
Lydia merak uyandırıcı bir sonla
bitti.
Bir önceki kitabın sonlarına doğru İzabel’in planlarını
okumuştuk.
Lydia ise İzabel yanında Victor ve Niklas’ın kız kardeşi
olan Naeva ile birlikte Meksika’ya gitmesi ile başlıyor.
Sarai olarak kaçtığı yere ölümü göze olarak geri dönen
İzabel, gözü kara, asi ve dik başlı halleri ile köle eğitmeni Cesara’nın
dikkati çeker ve onunla birlikte eğitmenliğe başlar.
Cesara’nın kalbini sızan İzabel onun güvenini kazanır
kazanmasına ama ta ki tüm itirafların ortalığa saçıldığı açık artırmanın üçüncü
gecesine kadar.
Bu seriyi okuyan çok okuyucu var ve ben bu kitapları
yorumlarken spoi vermek istemediğimden, kendi düşüncelerimi yorumlamaya özen
gösteriyorum.
İzabel, Lydia olarak gittiği Meksika’da istediğini elde
ediyor etmesine ama arkasına da onu sarsan bir çok şeyle yüz yüze kalıyor. En
acısı da Victor. Sonra Fredric, sonra Niklas.
Hepsi dağılmış durumdalar.
Nora var mı yok mu hiç belli değil? Birliğe girmek için
yanıp tutuşan Nora, bu sefer ortalıklarda görülmüyor. Ona göre İzabel başının
çaresine bakar.” diyor.
Doğru da biliyor. İzabel başının çaresine bakıyor ve herkesi
alt ediyor.
İzabel’in Neava’yı kurtarmak için ettiği o çok önemli itirafı,
birçok okuyucu kızdırıp sinirlendirse de ben İzabel’i haklı buldum. Bir düşünün
derim.
İzabel bir anlaşma yaptı ama o yaptığı anlaşmaya uydu mu? Hayır. Kimseyi
ne sattı, ne de teslim etti. Başladığı yere geri dönerek, kendi elleri ile
cezayı kesti.
Sarai’den İzabel’e dönüşen, sonra Lydia’laşan kitabın en
güçlü karakteri hep bana göre İzabel oldu.
Seride acayip bir çekim var.
Her türlü kendini okutmayı,
okuyucuyu da kitabın içine almayı başarıyor. Daha ne kadar yeni kitabı bekleriz
bilmiyorum ama ben biran önce final okumak istiyorum.