27 Aralık 2013 Cuma

Berke İle Tiyatro Zamanı

Amacımız belli yine  Berke ile hoşça vakit geçirmek. Düştük yine yollara. Şimdiki durağımız şehir tiyatroları çocuk oyunu. Bakalım nasıl geçiçek?

Evden çıkarken nereye gittiğimizi anlattım ama çok da anladığını ve beni dinlediğini sanmıyorum. Berke için attaya gidelim de nereye gidersek gidelim:)))

Ben yine endişe içerisinde ve meraklanarak yürüyorum tiyatro salonuna giden koridorda. İstiyorum ki Berke eğlensin keyif alsın ve tiyatronun ne demek olduğunu az da olsa kavrasın. Amaç sanatla Berke'yi buluşturmak. 

"Benim sıpam neler yapacak, katılım gösterecek mi, eğlenecek mi? Yoksa sıkılıp kaçmak mı isteyecek?" düşünceler içerisinde girdik tiyatro salonundan içeriye.

Düşündüklerimin hiç biri olmadı. Berke çok eğlendi ve onu eğlenerek görmek beni daha da çok keyiflendirdi. 

Oyunun başlamasına on dakika vardı ve biz solandaydık. Bu kadar kalabalık olacağı hiç tahmin etmemiştim. Şaşırdım. Anneler babalar çocuklarını tiyatroya getirmişti. Ne güzel bir ortam vardı. 

Çocuklar oturmuş oyunun başlamasını bekliyordu. Benimkide kendine hemen yer buldu ve oturdu. Etrafına bakıp duruyor, yanındaki çoçuğun arabasına musallat oluyordu, taki oyun başlayana kadar.

Kukla Oyunu şarkılarla ve alkışlarla başladı. Çocukların hepsi çığlık çığlığa şarkıya katılmaya çalışıyor alkışlarını da eksik etmiyorlardı. Çok gülüyorlardı yaramaz kardeşlerin yaptıklarına. Berke ne olduğunu anlamadı ilk başta ama sonra oda baktım alkış yapıyor, kahkahalarla gülüyor çığlık atıyordu. Süper eğleniyordu. Kurt ve kardeşlerine gülücükler gönderiyordu. Onun her gülmesi beni daha da çok sevindiriyor, iyi ki gelmişizi pekiştiriyordu.

Oyun  çok güzeldi ve tamamiyle çocukların katılımıyla ilerliyordu. 

40 Dakika ne çabuk bitmişti.  

Ben amacıma ulaşmış Berke'yi hem eğlendirip hemde mutlu etmiş, hemde tiyatro ile tanıştırmıştım. Yola devamdı. 

Bir sonraki çocuk oyununun biletini de almayı ihmal etmedim.







26 Aralık 2013 Perşembe

Güneşin Batışı

Geçen hafta bir geceliğine eğitim sınavım için otelde konaklamam gerekiyordu ve Büyükçekmece’de bulunan Eser Otel’e Perşembe günü öğleden sonra giriş yaptım. 

Kalacağım oda beşinci kattan deniz manzaralı bir odaydı. Odaya girdiğimde bir kızıllık çarptı gözüme. Harika bir parlaklık… Ayarlasan ayarlanamayacak bir görüntü.  

Cama doğru yürüyüp tülü araladığımda gördüm güneşin suya yansıyan sililüyetini. Bayıldım ışık kırılmalarına. Hayran kaldım.

Harikaydı görüntü.

Güneşin o muhteşem kızıllığı içeriye yansımış odayı parlatmıştı. Güzel görünüyordu. 
 
Gökyüzü güneş ve deniz dendiğinde ben kalakalırım öyle. Seyre koyulurum nerde olursam olayım. Bakarım gökyüzüne, denize, güneşe. Duyarım o onda anlatmak istediklerini. Hissederim. Yaşarım kendimce.O bulutlar gezinirken gökyüzünde çok şey anlatır anlamak isteyene.

Bende o muhteşem kızıllığı seyre koyuldum. Koltuğumu cama doğru çevirerek denizi ve güneşi seyrederek keyif yaptım bir saat boyunca. 


Yavaş yavaş batarken güneş bende düşüncelerimle birlikte elimde kahvemle daldım gittim denizin kıyıya vuran dalgalarının hareketine. O huzur verici görüntü aldı götürdü beni kendimden bambaşka diyarlara. 

Denizi olmayan bir şehir bana yoksun ve yitik gelir. Denizi olmayan bir şehirde yaşayamam ben. Ne zaman kendimi huzursuz hissetsem ve gerçekten temiz bir havaya ihtiyaç duydsam sahile kaçmak gelir içimden. Kaçar giderim ve yosun kokusunu içime çeke çeke gezerim. Deniz alır götürür içimdeki kederi ve hüznü. Rahatlık hissi yaratır bende. İşte bu yüzden deniz bambaşkadır benim içimde. Ayrı bir yer tutar.

Ve ben güneş battı aydınlığını ve kızıllğını alıp götürek.




12 Aralık 2013 Perşembe

2013 Biterken...

"Acısıyla tatlısıyla bir yılı da bitirmek üzereyiz." Demiyererek başlayacaktım yazıma ama  kendini bu klişe cümleyi yazarken buldum:)))

Bir yıl daha geçti ömrümüzden. Bir yaş daha yaşlandık maalesef. 

Sabah sıkışık trafikte işe giderken dalmışım öyle ve yıl boyunca neler yaptığımı neler yaşadığımı düşünürken buldum kendimi. Bir yıllık film şeridi geçti gözümün önünden birden.

Güzel bir yıl değildi benim için. Ayrıca 2013 yılının çok kişiye iyi gelmediğini duydum. Karışık bir yıl olduğunu söyleyen çok oldu. On üç rakamının uğursuzluğundan mı, tekli rakamların tek kalmasından dolayı mı bilmem, bence kötü bir yıldı.

Ben kötü şeyleri bir kenara bırakarak, kafamdan def ederek  2013 senesinin bende bıraktığı iyi şeyleri düşünmeye odaklandım.

İşim gereği çok fazla insanla iletişim halindeyim ve konuşmayı sevdiğimden mütevellit sohbet etmeye farklı kişiler tanımaya hevesliyim. Küçük büyük hiç fark etmez herkesle konuşur, paylaşır ve dinler  aldığım her bilgide yeni cümleler, yeni anılar, yeni hayaller katarım kendime.

2013 yılında yeni yeni insanlar yeni arkadaşlar edindim. Bolca sohbet ettim ve anlatmanın ve dinlenmenin ne kadar önemli olduğunu kanısına vardım. Konuşuldukça içinde biriktirilen ne varsa dışarı döküldüğünü, susarak hiç bir şeyin değişmediğini anladım. İç sesimim haykırışlarını duydum  ve herkesten ve her şeyden önemli olan tek şeyin insanın kendisinin olduğuna karar verdim. 

Önemli ve değerli olan bendim. 

Şu zamana kadar izlediğim yol yanlışmış. İnsanın önce kendisini sevmesi gerekiyormuş. Sen kendinden daha fazla değer veriyorsan başkasına, o başkaları daha da fazla senden seni almak için uğraş gösteriyormuş. Sende "Yok hayır" dediğinde de itirazla karşılanıp suçlanılıyormuşsun. 

Yorulmuşum böyle olmaktan. Farkına vardım.

Adımın taşıdığı anlamdan mı kaynaklanıyor, yoksa sorunları kolay çözümleyip sonuçlandırmam, hayata pozitif bakıp hep olumlu sonuçlar elde etmekten mi  bilemem ama hep benim onları düşünmemi, ilgi göstermemi, sabırlı olmamı, ilk adımın benim atmam gerektiğini, affetmem gerektiğini düşünüyorlar. 

Bu düşüncelerden yoruldum artık. Bir karar aldım ve yapmıyorum.

2013 yılının ikinci yarısından sonra düşüncelerimle, önceliklerimle ilgili değişiklik yapma kararı aldım. Yapmak istediklerimi sıraladım kendimce. Çok uzun zamandır yapmak istediğim ama bir türlü cesaret edemediğim bir şeyi yaptım. Kendi bloğumu kurdum. Benim için güzel bir adımdı blog kurmak. Gezip eğlenmeye, oğlum Berke'yle daha çok vakit geçirmeye, kızım Damla'yla bolca sohbet etmeye dostlarımla sık sık görüşmeye, yazmaya ve yazdıklarımı paylaşmaya işten arta kalan tüm zamanımı verimli kullanmaya başladım. En güzeli kendimi önemsedim ve kendime vakit ayırdım.

Severek yaptığım işim, ailem, eşim, çocuklarım, yemeklerim, olmazsa olmaz kitaplarım, arkadaşlarım ve can dostlarımla ve aldığım kararlarımla, kendime duyduğum özgüvenimle daha iyiyim.

Beni yılmadan ve usanmadan dinleyen ve benden desteğini esirgemeyen kendimi bulmamda bana yardımcı olan sevdiğim üç dostumun katkısını hiç unutmayacağım. İyi varsınız. İyi ki benim dostlarımsınız.

Aslında anlatmak istediklerim başka şeylerdi ama kelimelere ve cümlelere başka harfler döküldü. Her şeyi bir tarafa bırakmak lazım. Önce ben demeliyiz. Ben demenin ne demek olduğunu kavradığımızda kendi hak edişimizi bulmuş olacağız. Olumlu ve yapıcı bir duruşumuz kararlı bir tutumumuz varsa, samimiyet ve dürüstlüğü de elden bırakmadığımız sürece değerli olan yine kendimiz olacağız. Kendi saygımız hem bizi hem de karşımızdakini şahlandıracak.  

Kendi farkındalığını anlamak, ben olduğunu hissetmek çok güzel bir duyguydu ve ben şu an onu çok iyi yaşadığıma inanıyorum.

Ben yaşamımda her zaman sağlığı birinci, huzuru ikinci olarak istedim. Sevmenin ve sevgi göstermenin her kilidi açtığına inananlardanım. Ruhumda polyannacılık var benim. Yapılan her kötülükte bile hayır arar ve ondan da kendime ders çıkarmaya çalışırım. 

İyi olalım.

İyi bakalım gözlerimizle dış dünyaya. Güzellikler olsun yanı başımızda. Arada iç sesimize de kulak vermeyi unutmayarak.

Yeni bir yılda kim ne istiyorsa ve diliyorsa gelsin ona, konsun yüreğine.