31 Mayıs 2018 Perşembe

Dirilen Sevgili Kitap Yorumu



Merhabalar

Aristokların önemli kızlarından olan Bella kaçırlmış ve öldüğü sanılmaktadır.

Bir sivilin tarifi ile kardeşlik tarafından Bella bulunur ve ait olduğu eve geri getirilir. Bu kurtarma planında Zsadist'in etkisi de rölü de çok fazladır. İşte kitaba adını veren olaylar Bella'nın kurtulmasında sonra başlar.

Roman kanı bol olan bir vampir romanı değil. Roman yaralanmış derin ve sarsıtıcı izlere tanık olmuş iki sevdalının  hikayesi. Bellanın tutsakken yaşadıklarını okurken Kırıcı'yı yolmak istedim. Saplantısı yüzünden Bella'ya çok ağır işkenceler yaptı. Karnına adını kazımak da neyin nesi? Hele göz kapaklarındaki dikişler? Okurken beni benden aldı.

Ama o kadar acı içinde, acı ile kavrulmuş bir adam Zsadist hep Bella'nın yanı başındaydı.
Zsadist...

Acı ile harmanlaşmış, kendinden tiksinen ve kızan koca cüsseli bir adam. Bella'nın yanında narin incecik yaralı bir kuş gibi. Ona kendini layık görmeyip elinle ikiz kardeşini sunabilecek kadar cesur.

Zsadist'in hikayesi çok kötü. Kardeşi Phury onu bulana kadar acı içinde yaşanan yüzyıllık bir kölelik.
Ne oluyor? İki yürek bir oluyor ve Zsadist Bella'nın aşkı sayesinde kendini buluyor, iyileşiyor, seviyor seviliyor.

Kitap çok akıcı. Konu bütünlüğü ve bölüm geçişleri çok iyi. Serinin üçüncü kitabı ama tek başına da keyifle okunabilecek yapıda. Tamamen yetişkin türünde yazılmış olan Dirilen Sevgili benim sevdiğim türde kitaplar arasında yerini aldı. Bakalım sonraki kitap da ki karakterlerimizi neler bekliyor olacak?



Okumuş olduğum tüm kitapların yorumlarımı instagram sayfamdan takip edebilisiniz

24 Mayıs 2018 Perşembe

Mühürce'den Kitap Mühürü


Merhabalar

Bu yıl ki anneler günü hediyemi biraz size anlatmak istiyorum. Kızım Damla her sene karşıma farklı bir hediye ile karşıma çıkıyor.

Yıldızları çok sevdiğimi bildiğinden geçen sene yıldızlı beyaz bir bileklik almıştı bana ve bende çok severek kullanıyorum.

Kızım, bu yıl ki hediyem için biraz kafa yormuş  ve kalıcı bir hediye vermek istediğinden bana özel bir hediye hazırlamak için düşünmüş, düşünmüş ve "Annem en çok ne seviyor?" demiş ve kitap mührü yaptırmak aklına gelmiş.

Mühürle kalmamış ve çantamda sürekli kitap taşıdığımı ve onlara zarar vermemek için poşetlere sardığım  aklına gelince, birde kitap kılıfını sepetine eklemiş. Kitap kılıfım, yine bol yıldızlı ve en sevdiğim renk olan mavili


Mührün düşüncesi kızıma ait. Okuma aşkımı, gezme heyecanımı, kahve tutkumu, fotoğraf sevdamı bildiği için bunların hepsini harmanlayarak #elmasinkutuphanesi logolu mührüm bana özel olarak Mühürce tarafından hazırlandı. 

Bu yıl ki hediyemden çok çok mutlu oldum ve bana kalıcı ve bana özel bir hediye verdiği için kızma çok  teşekkür ettim. Annesini iyi bilen, iyi tanıyan kızımın varlığı için binlerce şükür diyorum. 

Bu alışverişten yaşadığımız tek sıkıntı Aras Kargo rezaleti oldu. Defalarca telefon edilince 6 günde teslim edildi. 

Firmanın en kısa sürede kargo firmasını değiştirmesini umut ediyorum. 

Farklı hediye arayışları içindeyseniz firmayı bir ziyaret edin derim. Güzel ürünlerinin olduğunu göreceksiniz. 

Sevgiler 

Elmas


22 Mayıs 2018 Salı

Ortak Öykü Mim



Merhaba 

Geçenlerde ortak bir öykü yazma Mim'e davet edildim ve katıldım. İşlerin yoğunluğu, telaş derken aklımdan çıkıp gitmiş. İşler çok olunca blog da askıya alınıyor ister istemez. 

Dün güzel bir yorum aldım. Kağıttan Dünyam kendi öyküsünü yazmış ve bir sonraki bölüm için beni Mim'lemiş. Çok teşekkür ederim:))) Nasıl heveslendim. Hemen yazıp yayınlamak istedim. 

Öykümüzün geçmişi için Berlin'in sayfasına bir bakıp sonra da bir önceki bölüm için Kağıttan Dünyam'ın öyküsünü okuyup benim öykümle bütünleşebilirsiniz. 

Şimdi sıra bende:

Keyifli okumalar:) 



Ne kadar eserikli bir kadın oldum ben böyle? Bir günüm diğerini tutmaz oldu.


Yataktan kalkasım hiç yok. Cenin pozisyonunda yorgana dolanıp yatıp uyumak istiyorum sürekli. Halbuki dün ne kadar da iyiydim ama ya şimdi...
 
Bugün otuz birinci gün. Alp'siz geçen koca otuz bir gün. Ben onsuz bir gün bile duramazken, otuz bir gün geride kaldı. Nasıl dayanıyorum şaşıyorum kendime.
 
Dün gece ayrılığımızın birinci ayını kutladım bir başıma. Dağıttım birazda. Her kadeh kaldırışımda yeni bir dilek dileyerek yudumladım şarabımı.
 
Bu günkü ruh halim mi? Fena. Ağlamaklı bir duruşum var. Dokunsalar yeri göğü yıkar zırıl zırıl ağlarım. 
 
Son zamanlarda aynada gördüğüm ben değil sanki. Başka birine bakıyorum. Gözlerimdeki ışık nerede? Silindi. Kayboldu. Gülüşümden eser yok. Yapmacık gülüyorum etrafa. Neden güleyim ki? İçim sızlarken, gülmek saçmalık.
 
Sonunda yataktan kalkabildim ve bir fincan kahve ile oturdum cam kenarına. Bu minik çatı katını seviyorum. İlk gördüğümde de bayılmıştım zaten. En çok da büyük camları ilgimi çekmişti.  Yalnız kaldığım çoğu gecelerde yalnızlığıma ortak olan bu pencereler dilsiz arkadaşlarım oldu benim.
 
Pencereden her dışarı baktığımda ayrı bir hikayeyle karşılaşıyorum. Yolda yürüyen insanların yüzlerinde oluşan kimi hüzünlü, kimi mutlu, kimi acı hikayeler. Herkesin rol alıp yaşadığı kendi hikayesi.
 
Ya benim hikayem? Ya benim Hayalim? Neredeyim? 
 
Bu şehre geldiğimde yapmak istediklerim vardı. Ne oldu da bu kadar değiştirdi beni? 
 
Her şey yoruyor beni. Hep yorgunum. Sürekli düşünüyorum. İç sesimle kavga halindeyim.  
 
Sıcak bir yudum alıyorum kahvemden,derin bir oh çekiş çıkıyor dudaklarımdan. Burnum sızladı birden. 
 
Hep, hep içinde biriktirdiklerim var. Kendimle bile konuşamadıklarım. 
 
Kafamda sürekli kuruntu kuran bir makine kaydedip durmakta.
 
Annemi özlediğimi hissediyorum. Mis gibi çilek kokusu dolduruyor odayı. Şimdi beraber yeniden çiçek diksek bahçemize. Kır çiçekleri ile donatsak avlumuzu. Meyve saksıları mutfağımız süslese...
 
Elini tutsam sıkı sıkı gezinsem ya...
 
Babamı hiç hatırlamıyorum. Hatırlamadığım için hep üzgün hissediyorum kendimi. Duvar işçisiymiş babam. İskele yıkılınca hayatını kaybetmiş, annemde onun yasını tutmuş yıllarca bir daha evlenmemiş. Canım annem de, babamı fazla yalnız bırakmadı erkenden bırakıp gitti beni. Bir başıma bıraktı beni bu koca dünyada.
 
Tüm yitirdiklerimi hatırlıyorum bu sabah.
 
Alp'da yok artık.
 
Çok mutsuzum. Mutlu olmak için uğraşırken nasıl da mutsuz ediyorum kendimi anlayamıyorum.
 
Ama yapamıyorum... 
 
Rüzgar birden başka şeyler hatırlattı bana; 
 
Ne zamandır bana bakıyordu ki ? Ben daha yeni fark etmiştim onu. Ürperdiğimi hissettim. Bakışlarında bir gariplik vardı. Delip geçiyordu sanki içimden. Anlam veremediğim bir sıcaklık hissettim içimde. O an aynaya baksam kesin yanaklarımın kızarmıştı. Yanıyordu yanaklarım. Ellerim de öyle. Ya kan akışıma ne demeli. Film gibi sanki. 
 
 
İlk Ece'nin düğününde bir bahar akşamı gördüm onu. Beyaz gömleğinin içinde yıldızların parlattığı gecede kömür karası gözlerini bana dikmiş bakıyordu. Biran gözlerimiz buluştu ve gülümsedi. 
 
 
Başımla selamladım onu. Gözlerimi kırptım. Tebessüm ederek karşılık verdi. Gülüştük ikimizde. Minik bir çukur oluştu o an sol yanağında. Siyah kirli sakallarının arasından o güzel gamze bana göz kırptı. 
 
 
Gözünü hiç kaçırmadan, direk gözlerimin içine bakmaya devam ediyordu. Nasıl bakışlardı bunlar böyle. Kömür karası çukur gözler, hafif yanık buğday ten ve sivri bir çene. Çok hoş görünüyordu. Hafif rüzgarla birlikte hoş kokusu 
geldi burnuma?
 
Kalbime dur durak bilmeden kan pompalıyor. Çok hızlı şu an. 
 
"Şarap yaptı beni kesin. Kırmızı çarpıyor beni." 
 
"Şaraba suç atma Irmak. Çocuk heyecanlandırdı işte seni. Bırak kendini, bu gece özgür ol. Yaşa! Keyfini çıkar. Düşünme ve hisset."
 
 
Anılar, hatıralar çok uzun zaman sonra bir dakika içinde canlandı zihnimde
 
O yıldızlı gecede başlayan ilk aşkım, bana sevgiyi tattıran biriciğim, kalbinin en derinindeki ince sızı. 
 
Sevgili Alp...
 
Karanlığın kolları beni yine mi içine çekiyor?
 
Şimdi bunca zaman sonra, evleneceğim adımın elini tutarken, en yakın arkadaşımın kolunda karşıma mı çıktın sen?
 
Sarsıtıcı…
 
Bu sarsıntı bana bıraktığı acıdan başka bir şey değil. Onun gözlerinde ise sadece sinsi bir sırıtış.
 
Bir ay önce Çağın'ın spordan çıkışını beklerken gördüm onu. O beni görmeden hemen arabaya atmıştım kendimi. Kapıyı çarpıp gittiğinde artık Kanada'a yaşayacağım demişti. 
 
Ne zaman dönmüştü ki Alp?
 
Şimdi de evlilik arifesinde tam karşımda duruyor.
 
Kocamla birlikte mezara gömdüğüm koca sırım. Şimdi yüzüme tokat gibi çarpıyor. 
 
Beni yüz üstü bırakıp kaçan korkak.  Alp, derin sızım. Nereden çıktın karşıma? Bunca sene sonra, hayatımı yeniden alabora etmeye mi geldin?
 
Sen yok olup gittikten sonra hayatımı tümden değiştirdiğim sevgili? İstemiyorum seni.
 
"Irmak merhaba"
 
"Alp"
 
"Bunca yıl sonra ne güzel bir tesadüf" 
 
"Hımmm, öyle"
 
"Irmakçım siz Alp'le tanışıyor muydunuz? "
 
Bir taraftan Mısra'nın, diğer taraftan Selim'in meraklı bakışları benden bir cevap beklerken, Alp'in kolyeme bakan gözlerinin parladığını gördüğümde koca bir çıkmazın içinde olduğumu anlamıştım. 
 
Şimdi ben ne yapacaktım?




Öyküye bir yön vermek ve birbirine bağlantılı ilerlemek ne zormuş demek geliyor içimden. Aslında yazdıkça kelimeler döküldü gönlümden dilimden ama baktım uzuyor bende sözü Ayna Hikayesi'ne bırakıyorum. 

Bakalım Irmak ne açıklama yapıp gerisini getirecek. merakla bekliyor olacağım.  Tesadüfler silisesi sanırım bana geçti. Bu öyküyü daha önce yazmıştım ve şimdi biraz değiştirerek uyarladım. 

Benim hikayemde erkek kahramanın adı Alp'ti. Alp bambaşka savruldu ve karşınıza geldi. 

Uzun süre önce yazdığım bu öykü sayenizde can buldu. 

Umarım beğenirsiniz. 

Bu Mim'e katıldığım için çok mutluyum. Çok teşekkür ederim.  

Sevgiler:) 

18 Mayıs 2018 Cuma

Aramızdaki Uçurum Kitap Yorumu




Kitaba ilk bakıldığında gençlik kitabı gözükse de derinlerde vurguladığı birçok alt mesajı barındıran bence bir dram kitabı.

İndia, Finn ve Eloise

Annesine sürekli adı ile hitap eden, okulun popüler kızı olmak için çok çabalamış olan İndia, annesinin aldığı yeni kararla ülkenin bir ucundan diğer ucuna taşınır. Bu durumdan hiç memnun değildir. Geride bıraktığı popülerliği, en yakın arkadaşı Anna’yı çok özlemektedir. Kendi annesine bile güvenmeyen İndia üvey babası ve üvey kız kardeşine nasıl güvenecektir?

Romanımız hızlı başlıyor ve çok da hızlı okunup bitiyor. Daha ilk sayfalarda İndia’nın ne kadar yaralı olduğunu anlıyor ve merakınıza yenik düşüyorsunuz. Sayfalar ilerleyip, yeni karakterler ortaya çıkınca Finn ve Eloise sizi sarıp sarmalıyor. Okurken en çok Finn merak etmiştim ama Eloise beni fena şaşırttı. Hiç aklıma gelmeyen sırlar ortaya döküldü.

Kitaptaki her karakterin kendine ait gizledikleri birer birer öğrenildi. Öyle güzel duygular, öyle güzel bağlılık oldu ki bazen duygulandım. Bazen aşırı sinirlendim.

İki üvey kardeş sırt sırtta verip bir bütün oldu. Finn çok iyi nir arkadaş olmaktan geri adım atmadı.
İlk başlardaki Eloise’nin üvey kız kardeş tutumundan eser kalmadı. Hele Finn bazen beni gerçekten deli etti. Ama sonunda tüm cesaretini toparlamayı başardı.

İndia hiç adaletten ayrılmadı. Dış sesinde yanlış konuşsa da iç sesinde hep doğrudan yanaydı. Kendini eleştirmekten hiç sakınmadı.


Bu kitapta çocuklar çok ağır bedeller ödedi.
Hepsini ayı ayrı çok beğendim.

Yazar romanın sonunda okuyucunun beklediği her şeyi verdi. Her bir şey yerli yerine oturdu ama ben pek de tatmin olmadım. Son bir bölüm yazıp, İndia, Finn ve Eloise  birkaç sene sonra üniversite zamanlarından biraz kesit verebilirdi.  Biraz hava da kaldı sanki.  


14 Mayıs 2018 Pazartesi

Denize Karşı Kitap Yorumu




Kübra ile CNr kitap Fuarı’na gittiğimizde bolca Sinem İşler hakkında konuşmuş,  konuşmayla kalmamış üstüne bir de kitabını alarak taçlandırmıştık. Yazarı Kübra sayesinde tanıdım ve o çok met edince de bolca merak etmiştim.

Yazarın son kitabına tur yapmak ve bu güzel kitabı yorumlamak şimdi bize nasip oldu.
Hadi kitabı biraz anlatayım size;

Evlenmesine bir hafta kala nişanlısı tarafından aldatılan, bu aldatılmayı hak etmeyen genç bir hemşire Deniz ve bence para avcısı, evlat sevgisinden mahrum ve acımasız bir kadın tarafından aldatılan Şahin’in hikâyesi.

Aslında bu kadar basit bir kurgu değil. Romanın büyüsünü bozmadan biraz daha ayrıntı verirsem şöyle diyebilirim:

Anne sevgisini hiç tatmamış İki yaşındaki Murat Deniz’i gördüğünde öyle bir sever ki onsuz durmaz hale gelir. “Anne yok.” Diye diye ortalıkta dolaşır. Evladına deli gibi bağlı olan Şahin Murat’ın hastalandığı bir gece sabaha kadar düşünür ve Deniz’e Murat’ın annesi, kendisinin de eşi olmasını istediğini söyleyerek bir evlenme teklifi yapar.

Kulağa ne kadar garip geliyor öyle değil mi?

Hayat da garip değil mi zaten?

Her kadın anne olamıyor. Bu kutsal sevgiyi taşıyamıyor. Şahin’in karısı da Deniz’in annesi de onlardan biri. Hele Deniz’in babasına ne demeli? Para avcısı evlat ayrımı yapan ebeveynler.

Okurken kendimi çok kötü hissettiğim, üzüldüğüm, hırslandığım zamanlar oldu. Çok çok kızdım.

Şahin’in dürüstlüğünü çok beğendim. Deniz’in naif haline bayıldım. Murat’ı bağrıma bastım. Saygıyı birbirinden hiç eksitmeyen iki insanın nasıl hayat kurduğuna şahit oldum.

Aile ve sevgi kavramını son derece iyi işleyen yazar, ince mesajlarını o kadar iyi yansıtmış ve kitaba işlemiş ki, kaleminin güzelliğine hayran kaldım. Kah hüzün verdi, kah eğlendirdi. Murat’ın annesi ile ilgili diyaloglarını, oğluna kızan Şahin’in hem sevecen hem de esprili cevaplarını okumalısınız.

Elimizde çok güzel değerler varken, bunlara nasıl sahip çıkmadığımızı yansıtan Denize Karşı benim gönlümü öyle bir feth etti ki, ikincisi de gelsin hemen okuyalım diyorum.
Yeni yazarları okumayı seviyorum. Şimdi iyi ki de okumuşum diyorum.  Yazarın kitapları ile bir başlangıç yapmak isteyenler, Denize Karşı’yı okumalısınız.

Az kalsın unutuyordum. Kitabın içi ile son derece uyumlu olan kapak tasarımı için yayın evine ve Şükrü Karakoç’a teşekkür ederim. Deniz ve Murat bu kadar güzel yansıtılırdı.



10 Mayıs 2018 Perşembe

Ateşle Oynama Kitap Yorumu



Gül ve Avcı dışında Asude’nin tüm kitaplarını okudum ve hepsinin yeri bende apayrı. 

En en sevdiğim bana göre Daima Aşk Kazanır. Bu günlerde içimde yeniden okumak isteği ile yanıp tutuşuyorum ve bizim kızlarla yeniden okuma planı yaptık bile. 

Asude’nin kitaplarındaki her kadın asi, dik başlı, çat çat laf yetiştirenler ve hepsi güçlü kadınlar. Erkekler de hep burnundan kıl aldırmayan, bazen ukala, bazen deli aşık, bazen de kocaman bir centilmen.

Ateşle Oynama’da aynı karakterler mevcut. Hare sorumsuz gıcık abisine yardım etmek için bir yanlış yapar ve İstanbul’dan çocukluğunu geçirdiği Baharlıköy’e ikiz kardeşi Sare ile kaçar.

Yeni bir hayatın başlangıcı mı olur, bela, yalanlar ve aşk gelir onları mı bulur bilinmez ama bol atraksiyonlu bir zaman onları bekler?

22 yıl öncesine ait ve hiç gitmeyen anılar canlanır. Engin çıkar gelir. Aşk zirve yapar. Doğu başka hesaplar için yola çıkar Sare’yi bulur. Cadı kaynana hep kötü planlar peşinde koşup durur, Oğuz kötü abi rolünü hiç elinden bırakmaz…

Romanla anlatacaklarım bu kadar. Fazla detay yok kusura bakmayın. Bu kitapla Asude’nin kaleminin daha da bir güçlendiğini hissettim. Kitabı okuyor değilim de daha çok film seyreder gibi hissediyorum kendimi. 

Karakterlerin arkasında duruyor onları seyrediyorum. Kelebeğin dansları ve çalınan müzik eşliğinde bende onunla dans ediyorum.  Sare ile Doğu’nun didişmelerine acayip gülüyorum ve Engin’i bazen bir kaşık suda boğmak istiyorum.

Asude kendi tarzında çok iyi. Uzun kitapları sizi hiç sıkmıyor, aksine biran önce okuyup bitirmek istiyorsunuz.
Ateşle Oynama’da onlardan biri. Aşk dışında, kardeş bağlılığı, saf sevgi ve saygı var.

Kelebek ve Sarelle’yi merak edenler, hadi kitabı okuyun demek benden😂