29 Aralık 2018 Cumartesi

Anka'nın Dönüşü Kitap Yorumu




“Ruh Avcısı’nın tek istediği senin ruhun, yani Anka’nın ta kendisi… Onu ele geçirirse bu her şeyin sonu olur. “

Sıradan hayatından rahatsız olan 16 yaşındaki Carmen bir anda inanılması güç olayların içinde bulur kendini. Gördüğü rüyaların, ona Anka diye seslenen seslerin ne olduğunu öğrenmeye başlar. 16 yıl öncesine gider ve kim olduğunu öğrenir. Kardeşi Enka’nın elinden zümrüdü olan Ron sayesinde kurtulmayı başaran Carmen geçmişini öğrenmesi ile birlikte Crictus gezegeni giderek krallığını Ruh Avcısı’ndan almak için eğitimine başlar.

Hiçbir şey kolay değildir. Anka’yı zorlu bir görev beklemektedir. Hem Enka ile savaşacak hem de Ruh Avcısı’na ruhunu teslim etmeyerek savaşması gerekmektedir. Krallığını geri almak için diğer zümrütlere ihtiyacı vardır. Zorlu görevinde gücünü ortaya çıkartacak, ona eğitim verecek, ona yol gösteren birine ihtiyacı vardır. Ömrünü onu korumaya adayan su zümrütü Ron,  Anka’nın hep yanı başında yer almaya çalışır.

Bu anlattığım kadarı karışık bir roman değil Anka’nın Dönüşü. Fantastik kurgusu çok güzel ve çok akıcı.

Romanın ilk otuz sayfasında kim nedir, neler olmuş, amaç nedir anlayabiliyor, ilerleyen sayfalarda neler olabileceğini çok da tahmin edemiyorsunuz. İlk sayfaları iyi okursanız bütünlüğü yakalarsınız.
Carmen’in kendi gücünü kavraması, Ron’a olan ilgisi ve Ron’un Anka’yı korumak adına deli divane olmasını okudukça aralarında başlayan güzel aşkın sinyallerini de hissediyorsunuz.

Carmen’in hızlı düşünüp detay yapmadan aldığı kararların başına neler açtığını görünce sinir oluyor ve Ron gelse de bir şeyler yapıp ortalığı toparlasın siye bekliyorsunuz. Ben Ron ile Carmen ikilisini çok sevdim ve bir sonraki kitapta daha güzel şeyler ortaya çıkaracaklarını sezinledim Hazır cevap Carmen ve detaylı düşünen Ron ikilisi birbirlerini çok iyi tamamlıyor.

Genel olarak kurgusunu çok beğendiğim ve sonradan neler olup bitecek merakla bekliyorum. Fantastik roman Anka Dönüşü’nde bazı eksiklikler de yok değildi

Duygunun daha az verildiğini, bazı yerlerde betimlemelerin yersiz kaldığını düşünüyorum.  Karşılıklı konuşmaların çok yüzeysel geçtiği bölümlerin sık olması da okuma heyecanımı biraz zayıflattı. Şunu demeden de geçemeyeceğim. Biz Türk yazarlardan da güzel fantastik kitaplar çıkabiliyor. Yolun başında olan yazarın bir sonraki kitabını da okuduğumda daha farklı düşüneceğimi biliyorum. Gelecek vadet eden bir yazar ile karşı karşıya olduğumuzun kanısındayım. Hayal gücünün sınırlarını iyi zorlamış ve ortaya güzel bir hikaye çıkarış. Başlangıç olan ilk kitabın ardından daha çok serüvene atılacağımız ikinci kitap için merak içindeyim. Siz de yeni yazarlar ve yeni türlerle karşılaşmak isterseniz bu romanı kısa sürede okuyup bitirebilirsiniz.

"Ruh Avcı'ları başka insanların ruhlarını çalarak ancak hayatta kalabilirler. Topladıkları bütün ruhlar, onların daha güçlenmesine neden olurdu. Anka veya Enka gibi olağanüstü güçlü ve eski ruhlar ise bir ruh avcısını yenilmez yapardı."

25 Aralık 2018 Salı

Dilek Ağacı'ndan Elif Geldi



Merhabalar

Bu yazıyı yazmadan ilk önce;


“Sağ Elin Verdiğini Sol El Bilmemeli”



hadisini paylaşmak istedim. Ben yaptığım bir şeyi göze sokmak için değil, biraz farkındalık yaratmak için yazıyorum. 

Dünyanın neresi olursa olsun, rengi, dili, dini, fark etmeden çocuk çocuktur. Her çocuk masumdur. İstekleri de çok naçizanedir. Minik bir çikletle yüzünde kocaman bir gülücükle size bakan bir yüz görebilirsiniz.  

Elif Çelik'de öyle bir çocuk. Elif, Mardin Savur İçören İlk ve Orta Okulu'nda okuyan 11 yaşında bir kız çocuğu. 

Ben bu kız çocuğundan nasıl haberdar oldum? 

Şöyle;

Benim kızım İstanbul İstinye Üniversite'sinde çalışıyor. Üniversite Yabancı Diller Bölümü'nde 2 Geleneksel Dilek Ağacı projesi yapmış. Kızım Damla kendi için bir dilek çekmiş ve bana anlattı. Ben de ona benim için de bir tane al dedim ve Elif kızımızla tanıştım. 




Elif'in istedikleri çok güzel şeyler. En güzeli de top, kolye ve şal istemesi. 

O dilek listesinden bir tanesi de alabilir, istersen hepsini de verebilirsin. 


Elif'in dileği bir tane ile sınırlı. O bunun farkında. Ya dileklerinden bir kaç tanesine kavuşursa:) 


Dilek listesinden arkadaşım Çiğdem'e bahsettiğimde, bende destek vermek istiyorum dedi ve dileklerin en büyüğü olan bir ayakkabı hediye etti. Bende küçük bir paket hazırlığı içine girdim. 


Elif hediyelerini aldığında o gözlerine bakmak isterdim. Göremeyeceğim ama olsun göremesem de ne kadar sevineceğini biliyorum.

Bu mutlululuk bana yeter. 


Bu yazıyı yazmak benim için çok keyifli. 

Bu çocukların top alacak güçleri yok ve ben bu dünyada. İşte o zaman "Adaletin bu mu dünya?" diyorum. 

Birine dokunmak, hele bu bir çocuksa ona yardım etmek, benim için dünyalara bedel niteliğinde. Çok büyük destekte bulunamıyorum ama onların iyi bir insan olmaları için dua ediyorum. 


Ben Elif'in dileklerini okurken gözlerim dolu dolu oldu. Masum istekleri beni üzdü. Yaşadığım sürece, çocuklar, hayvanlar ve bir ekmek alamayan kim varsa kanımca kararımca destek olmaya, insanı görevlerimi yerine getirmeye çalışacağım. 

Şu kötü olan dünya iyilikle ayakta kalıyor ve kazanan hep iyilik olacak. 

Kötü olmak çok kolay zor olan iyi kalabilmek. 

Bu yazıyı okuduğunuz için teşekkür ederim.

Saygılar 

Elmas 

21 Aralık 2018 Cuma

Zorba Aşık Kitap Yorumu





"Yalnızlık bir asit gibi içine siner, yavaş yavaş zehirler. Önce güven, sonra sevgi ve insanlığını yok eder, kendini dünyadan soyutlarsın."

Merhabalar 

Bana deseler ki seni geçmiş zaman dilimine yollasak, nereyi istersin? Lord ve Leydiler’le kalede bir hafta kalayım derdim.

Kabarık koca elbiseler, balo ve davetler ve kıran kıran geçen bir savaş izlerini sürmek isterdim. Tabi bu bir hayal ve böyle bir şey olmaz ama kitaplar sayesinde bu hayali biraz da olsa yaşamak son derece güzel. Hayali bırakıp kitabı yorumlasam daha iyi olacak sanki.

Zorba Aşık konusu, geçtiği zaman ve karakterleri söz konusu olunca daha okumadan gönlümü feth etmeyi başarmıştı. Düşündüğüm gibi de oldu.

Babasını ve kalesini ele geçiren kötü adam Lord Fergus’tan gizlice, gizli geçitleri ve mahzenleri kullanarak kaçan Leydi Sheena, kaçak olarak Hawkslot Lordu Troy’un kalesine gizlice sızar.
Sızar diyorum çünkü babasının ona anlattığı ve kimseye bahsetme dediği harita kalenin gizli giriş yerlerini söylemektedir ve kötü adam Fergus’un da istediği bu haritadır.

Troy’un kalesinde rahat yaşayacağını düşünen Sheena yanılır ve hemen yakalanıp Troy’un karşısına çıkar. İşte eğlence de başlar.

Kendini saklamak için sürekli yalan söylemeye çalışan Sheena ile yalanlarını yakalayan Lord Troy başlayan ilişkileri romanın renkli saylarına göz kırpıyor ve okuyucu eğlenceli bir serüven bekliyor.
Romanımız çok eğlenceli ilerledi. Leydi ve Lord’un atışmaları çok eğlenceliydi. Asi, dik başlı, başına buyruk Sheena, Lord Troy’u mum gibi kendine aşık etti, hem de ne etmek. Esti, gürledi, kalede yeri yerinden oynattı. Sheena için savaştı. Sonunda ona olan sevgisinin farkına vardı.

Son olarak, romanın ilk bir kaç bölümünde Sheena’nın kaçış macerasının betimlemeleri çok iyi anlatılmıştı. Ormanlar kale ve halk ve diyaloglar çok iyiydi. Vazı olaylar hızlı gelişti ve çabuk sonuca bağlandı ama genelde 444 sayfa hiç sıkılmadan bitti.

Romanda ana karakterlerin dışında ki iki karakter çok iyiydi. Troy’un sağ kolu Rohanna ve uşağı Graham. İkiside aşırı sivri zekalıklarını konuşturarak Lord’larını kızdırmayı başardı.

Roman sayesinde ben geçen yüzyılda kaldım. Beni @sihirlikitaplik kızları gelip kurtarın.


18 Aralık 2018 Salı

Kar Sevinci

Merhabalar

Eskisi kadar kar göremez olduk. Kar yağsa da büyük şehirlerde hayatı zorlaştırdığı için hemen kar küreme çalışmalarına maruz kaldığı için kar sevinci kursağımızda kalıyor.  



 



Bende geçtiğimiz hafta sonuna cuma ile birleştirip kendime 3 gün tatil ayarladım. 


Cuma günkü planın Kartepe'de karlarla bir araya gelmekti ve istediğimi de yakalamış oldum. 

Kartepe maşukiye arasında yapmış olduğumuz mis gibi bir kahvaltı sonrası düştük yola. Tepeye doğru çıkıyoruz ama kar yok. "Eyvah! Kar göremeyeceğiz galiba." dedim ama yanılmışım. Tepeye son  bir kilometre kala kar göründü. 

Yuppppyyyyyy


Hemen sıkıca giyinip ağzımız bir karış açık, kar gören masumlar gibi sırıta sırata kayak merkezine attık kendimizi.



Çok sevinçliyim:) 

Teleferik hiç binmemiştim ve denemek için sabırsızlanıyordum. 

Ve ilk başta azıcık korkmuş olabilirim ama çok eğlenceliydi. 

Fotoğraf çekmektense manzaranın keyfini çıkarmak istedim.



İşte yakaladığım bir kaç fotoğraf:) 



Karda yuvarlana, kar topu, kaymadan yürüme çabaları ve mis gibi kar havası. O kadar güzel geldi ki tarifi mümkün değil. 




Hafta içi gittiğimiz için fazla kalabalık yoktu ve ben çok kalabalıktan hoşlanmadığım için daha güzel vakit geçirdim. 



Kartepe'den sonra kara doyamayan biz, yola döküldük ve Bolu'ya gittik ve kar sevincini ikiye katladık.  



Keyfi, tadı, günü aklımda ve kalbimde kalan güzel bir gündü. Yine gitmek için şimdiden plan yaptım bile:)

11 Aralık 2018 Salı

Suçlu Olanlar Kitap Yorumu


"Yok edilen değerli eşyalarınızı yenileriyle değiştirebilirsiniz ama insan yok olduğunda teri doldurulamaz."

Merhabalar 

Roman, genç bir kadının intiharı ile başlıyor. Bu genç kadın Dedektif Jackman’ın erkek kardeşinin eşi Sarah.

Hayat dolu, eşi ve çocuklarını çok seven Sarah’ın intiharı aileyi çok üzüyor ve biraz kafalar karışıyor.  
Jackman neden intihar ettiğini anlamak için biraz araştırıyor ve Sarah hakkında çok az şey bildiklerini fark ediyor. Geçmişi olmayan bir kadın ile karşı karşıya kaldıklarını düşünürken başka bir kadın intiharı ile bir bağlantı yakalıyor ve bu intiharların çok uzun yıllar öncesinde gerçekleşen bir dava ile alakalı olduğunu buluyor. İki kadının intihar değil de bir cinayete kurban gittiğinin anladıktan sonra ölümler arda arda gelmeye başlıyor.

Benim yorumuma gelirsek eğer; kurgu ve bağlantılar oldukça iyi olan #suçluolanlar da bir takım eksikliler beni okurken yakaladı. İşlenen cinayetler, suç mahali, otopsi raporları ve delilleri anlatan sayfalar biraz yetersizdi. Tam heyecan yapıp katili bulmak için beyin jimnastiği yaparken bölümün kısa kalması benim heyecanımı yitirmeme neden oldu ve olayların tam betimlemesini yapamadan başka bir bölüme atlamış oldum.

Okuyarak sona geldiğimde katilin artık hak ettiği cezayı almasını düşünürken roman bitti ve katil ile mücadele bir sonraki kitaba kaldı.


"Bazı insanlar yaşamı sürdürmek için iyi bir nedene ihtiyaç duyar."

Romanda en beğendiğim iki karakter, dost ve ortak olan Jackmen ve Marie oldu. İki iş ortağı güzel iş çıkardı. Akıllı ve zekice olayları çözdü.  

Kapak tasarımı ile oldukça çekici gelen polisiye roman beni uzun bir aradan sonra heyecanlandırdı ama tam da istediğim adrenali veremedi.


"Kim başka birine zarar vermek adına çukur kazıyorsa oraya kendi düşecektir, eğer birine taş atarsa, o taş kendilerine dönecektir."



5 Aralık 2018 Çarşamba

Hayata Sarıl Lokantası



Merhabalar 

Bu yazım kısa ama etkili bir yazı olacağını düşünüyorum. Kızım Damla anne bunu oku diyerek whatsapp'tan attıığı yazının başlığı şu şekildeydi:

Çocukken Amcasının Tecavüzüne Uğrayan, Kocası Tarafından Geneleve Satılan 'Hayatsız Kadın' Ayşe Tükrükçü'nün İnanılmaz Hikayesi

Ben haber pek seyretmem, haber yazılarını pek okumam. Gündemi az takip etmeye çalışırım. Neden mi? Kötü haberlere dayanamıyorum, bunca kötülüğe, eziyete, zulme dayanamıyorum. İnsanlığımızdan utanıyorum. O kadar az iyi şey var ki, kötülük etrafımızı sarmış. 

Kızımın oku demesine istinaden baştan sona Ayşe Tükrükçü'nün hikayesini okudum. O kadar üzüldüm, yaşadıklarından utandım ki, hissettiklerimi kesinlikle tasvir yapamam. 

O kısacık makale Ayşe'nin yaşadıkları yanında bir hiç. Harfler kelimeler yetmez yaşadıklarına. 

Onedio' da yayınlanan yazıdan bir kaç başlık şöyle: (yazıyı mutlaka okuyun)


Bu kadının yüzündeki ifadeye iyi bakın çünkü orada hayatsız bir yaşamın izleri var. En başa gidip anlatalım olanları...

Daha 15 günlükken babaannesinin yanına bırakılan Ayşe'nin yanına bir de yeni doğan kardeş İlknur ekleniyor. İki kardeş Antep'te babaanneyle büyüyor.

Antep'e döndüğünde Ayşe'nin amcası Ayşe'yi ve kendi çocuklarını Antalya'ya tatile götürüyor... Güya... Lanet olsun o amcaya!

Antep'e döndüklerinde amca, "Konuşursan seni öldürürüm" tehditleri savuruyor Ayşe'ye. İnsanlara da “Yazık! Bu öksüz, babası yok” diyerek sahte bir şefkat gösterisi yapıyor.

Yetiştirme yurdu, Ayşe'nin belki de hayatında en huzurlu olduğu zaman dilimi. Tecavüze uğradığını 11 yaşına kadar söyleyemiyor.


16 yaşında yurttan ayrılınca ailesinin yanına dönmek zorunda kalıyor Ayşe. İşte o zaman amcasının kızı Şengül "Evet, Ayşe'ye babam tecavüz etti" diyor aileye. Değişen bir şey oluyor mu peki? Hayır...


Okudukça üzülüyor, tüyleriniz diken diken olup, gözlerinize yaş birikti mi? Ben çok kötü oldum ve bu yazıyı sizinle paylaşmak istedim.

Genelleme yapmak doğru değil ama bu tür erkeklerden nefret ediyorum.  

Bu acılı hayat hikayesinden çok güzel bir şey oluyor ve Ayşe Hanım çok güzel bir projeye ev sahipliği yapıyor. 

Sokakta aç perişan yaşadığı günlerinin kötü hatırasına kimsesizlere çorba yapıp dağıtmaya başlayan acılı kadın Ayşe Hayata Sarıl Lokanta'sını kuruyor. 


Hayata Sarıl bir sosyal sorumluluk projesi olarak, iki sene önce Ayşe Tükrükçü’nün evsiz, sokakta yaşayan, toplumun yok saydığı insanlar için 'Rehabilitasyon Merkezi’ vizyonu ile doğmuş ve Şubat 2017’ de dernek statüsüne kavuşmuş sosyal bir girişimdir.
Derneğinizin amacı evsiz, sokakta yaşayan, toplumda yok sayılan insanların hayatlarına tekrar sarılmalarını sağlamaktır.
Gündüzleri ücretli  yemek veren dernek akşamları evsizlere ücretsiz yemek veriyor. Sizde bağış ve askıda yemek seçerek destek olabilirsiniz. 

Ben İstanbul'da yaşadığım için mekana gidip o atmosferin tadını almak ve yardımımı orada sınmak istiyorum. 

Hayat ne olursa olsun devam ediyor cümlesini ne kadar sevmesem de, hayat devam ediyor. Herkes kendi yaşadığını bilir. Sevgili arkadaşımın bir sözü hiç aklımdan çıkmaz ; "Evler ayrı. Dertler ayrı"

Ne kadar da doğru. 

Ayşe Hanım'ın yüzünü güldüren, onu mutlu eden, belki acı günlerini biraz unutturan bu derneğe sizde destek olabilirsiniz.

Saygılar 
Elmas 



Fotoğraflar ve yazıdaki bölümler geçerli  sayfalardan alıntı olarak alınmıştır.