10 Aralık 2019 Salı

Cadance Boyaları İle Sehpa Yenileme


Merhabalar

Son zamanlarda, kendi dekor ve kendi el emeğimle yapabileceğim her türlü şeye ilgi duyar oldum. Gerçi ben hep böyleydim. 

Bir obje, bir takı, bir dantel, bir örgü yapma hevesim oldu. 

Bazen kendime kızıyorum. Kimilerinin tek bir hobisi varken, ben neden bir çok hobiye ilgi duyuyorum. 

Bu da benim işte. Benim hayat tarzım, yaşam şeklim bu. 

Ocak ayı gibi yeni evime geçeceğim ve eskiyen bazı eşyaları değiştirmeye kalktım.
İlk denemem orta sehpa oldu. 



Koyu renk olan bu sehpayı beyaza çevirmek içinb 5 kat boya sürdüm. Öyle gözünüzde çok büyütmeyin. Rulo ile gayet rahat boyanıyor. Her bir kat boya işleminden sonra mutlaka 24 saat geçmeli. boya kurumadan üst üste boya atmak gölgelendirme yapabilir. 

5 kat boya işleminden sonra az miktar eskitme kremine, aldığım ölçü kadar glazing medium koyup boyayı çabuk kurumaması haline getirdim. Fırça ile rastgele sürdüm ve evinizde bulunan bulaşık süngerinin sünger kısmı ile boyanın fazlalığını hep bir noktadan sildim. Üst kısmın açıklığını ne kadar çok isterseniz boyayı o kadar çok siliyorsunuz. Sonra budak tarağını fazla bastırmadan elinizi yukarı aşağı oynatarak şekil veriyorsunuz. 

İnternette budak çalışması yazdığınızda bir sütü çalışma ve video var. Ben izleyerek ve okuyarak bilinçlendim. 

İstediğim şekli aldığın da kuruması için 48 saat bekledim. 48 saat sonra  bir kat vernik attım. sonra yine 48 saat sonra ikinci verniği attım ve bence çok güzel oldu. 

Şimdilerde başka çalışmalar deniyorum. her bir şeyi boyayasım var. 

Boya işi ile uğraşanlar atmayın yenileyin" diyor. Çok da mantıklı aslında. Biraz araştırınca neler boyanıyor, ne eşyalar kurtuluyor, nasıl güzel şeyler ortaya çıkıyor şaşırırsınız. 

Güzel olmuş mu:) 




25 Kasım 2019 Pazartesi

El Emeği Saksı Süsleme



Merhabalar 

Dekor sever misiniz? Ya da bir eşyanızı süslemeyi düşünür müsünüz. Ben evimde kullanacağım eşyalarımda değişiklik yapmaya bayılırım. Biraz da elim bu işlere yatkın:) 

Son zamanlarda yeni yeni şeyler deniyorum ve el emeğimden çıkan süslemelere kendimce hayranlıkla bakıyorum. 

Son yaptığım da skulentlerime yakışır saksı süsleme oldu. 

3 adet plastik saksıyı (saksılar Tedidiscount'dan tanesi 2 TL)  jüt ip ve silikon tabancası yardımıyla sara sara saksının etrafını döndüm. 

Saksının en baş kısmını da saç örgüsü yaparak tamamladım. 

Bence gayet şık oldu. Sizce? 

Şimdi sırada büyük saksım için halat iple süsleme var. Onu da yaptıktan sonra sizinle paylaşacağım. 

Ben bu süslemeyi ınstagramdan @lady_boney 'de gördüm. Sayfasına bir bakabilirsiniz. 

Güzel paylaşımları var. 



13 Kasım 2019 Çarşamba

Gölge Ve Kan Kitap Yorumu





“Güllerin dikenleri de vardır, benim karanlık çiçeğim. Sırf hassas göründüğü için bir şeyin güçsüz olduğunu düşünmemelisin. Dünyaya cesaretini kanıtla.”



Gölge Ve Kan’ı çıktığı günden beri merak ediyordum. Hem kapağı, hem de geçtiği dönem benim oldukça ilgimi çeken türdendi. Kitabı çok önceden aldım ama anca okuma şansım oldu. 
Kitabın konusuna çok değinmeden kitabının bütününü yorumlamak istiyorum. 

Karındeşen Jack cinayetlerini işleyen romanda ana karakterler Audrey Rose ve  Thomas Cresswel. 

İngiltere'nin asil ailelerinden birine mensup olan Audrey amcasının yanında, babasından gizli otopsilere katılarak işlenen cinayetlerin gizemini araştırır ve katilin yakalanmasını ister. 

Bu araştırmalarda yanında en büyük destekçisi akıl küpü Thomas’tır. İşlenen kadın cinayetleri ilerledikçe Audrey’i bazı gerçeklerle yüz yüze gelmeye başlar. Bazı sırlar sayfalar ilerledikçe açıklığa kavuşur ve son elli sayfada sırlar açığa çıkar.  

Roman oldukça gizemli bir havası var ve kendini içine çekmeyi başarıyor. Yazarın yazım dilini, mekan tasvirlerini, duygu geçişlerini çok beğendiğimi söylemek istiyorum. Roman, Audrey’in dilinden,  gözünden, anlatıyor. İç sesleri ve betimlemeler oldukça güzel. Bu tür kitaplarda hep katil başka gösterilip, sonunda farklı bir kişi çıkıyor ve aynen roman da sona doğru ters köşe yapıyor. Ben hep hedef gösterilen katilin o kişi olmadığını düşündüm ve tahminimde de yanılmadım. Roman beni oldukça tahmin edecek şekilde son buldu. 

Kahramanlarımız serinin ikinci kitabında başka bir serüvene yol açacaklar ve ben yine merakla okuyacağımı biliyorum. 

Bu tarz romanları sevenler için kitap önerimdir. Seveceksiniz ve pişman olmayacaksınız.


28 Ağustos 2019 Çarşamba

Kral Suiti Kitap Yorumu




Ah be sevgili ne güzel seviyorsun sen beni öyle; bakmaya, dokunmaya kıyamazcasına…


Ah be cananım, ne çok yakıştı aşk sana, senle dolu bana



Merhabalar

Konservatuvar okuyup keman virtüözü olmak isteyen Şimal, babasını dinleyerek Turizm ve otelcilik okuyarak, turizmci olur. Ne kadar babası yanına gelmesi için ısrar etse de Şimal kendi ayakları üstünde durmak ister. Daha öncede staj için başvuru yapıp kabul edilmediği Aşiyanoğlu Şirketler grubuna başvuru yapar ve kabul edilir. İş görüşmesine heyecan içinde biraz da geç kalarak gider. Tatlı telaşı ve heyecanı sayesinde hiç olmadık birinin üstüne düşer.

Bu düşüş işte Şimal için ilk görüşte aşk olunur mu sorusunun cevabı ortaya koyar.
Şimal işine güzel bir kademede başlar. Oldukça keyiflidir. Üstüne düştüğü kişinin patronu olduğu, hele de evli olduğunu öğrendiğinde onun için üzüntülü bir süreç başlar. Ne gidebilecek, ne de kalabilecek haldedir.

Romanı buraya kadar okuduğumda bir de kapağa baktığımda eyvah dedim yasak bir ilişki başlıyor. Ben çok nü haller barındıran, yasak ilişki içeren romanları tercih etmediğimden biraz ön yargı oluştu içimde. Ama dedim ki başka bir şeyler olacak. Hissettiğim gibi de oldu. Kitabı üç defa elime farklı günlerde aldım ve uzun süredir okuyamadığım şekilde okudum. Roman bana çok çok iyi geldi.
Hissettiklerimden bahsedecek olursam; yazarın kalemini sevdim, cümlelerinin altları hep dolu dolu, olayları, hisleri okurken ortama giriyor o ambiyansı kesinlikle yaşıyorsunuz. Hele bir havuz bölümü var ki, (ki bence romanın kilit noktası oradan itibaren başlıyor) acayip eğlendim o sayfaları okurken. Zaten Şimal eğlenceli bir karakter. Ne kadar üzücü şeyler yaşasa da oldukça eğlenceli bir kadın. Birkaç yerde ona da kızdım. Sercan’ı üzdü ama sanırım olması gereken oldu.

Şimdi ben uzun uzun yazmak istiyorum ama anlatınca da spoi oluyor. 

Şöyle kitap bitmeye yakın bir bakayım kaç sayfa kalmış derken “devam edecek” yazısını görünce koca gözlerim büyüdü. Devamı varmış. Şimal’ı okuyun, patronumuzu bir hayal edin ve içini görün. Atakan ile Caner’i tanıyın ama Sercan’a üzülün olur mu? Ben hepsini çok beğendim. Tabi romanda bir cadı da var. Onun adını anmak istemiyorum.

Her bölüm başında olan o güzel alıntıları içinizi çeke çeke okuyun. Son olarak, tek olumsuz düşüncem kapak ile roman birbirine uyuşmuyor. İkinci roman için daha farklı bir kapak görmeyi diliyorum

@muptelayayinlari devam kitabı için bizi fazla bekletmeyin lütfen!!!


Bir kadın asla unutmaz ersen bey. Birlikte güldüğü adamı da ağladığı omzu da unutmaz.

Kapanmayan yaralın sahibi, tuz bastığın yaralar ancak kabuk bağlamıştı oya. Vakitsiz gelmenin, kendini hatırlatmanın zamanı mıydı? Yüreğimin dermansız derdi, niye şimdi geldin, geldin de niye bu kadar geç geldin.


16 Temmuz 2019 Salı

İgap Kitap Yorumu



Merhabalar 

İlk önce Sinem İşler’i bana aşırı sevdiren Kübra’ya kocaman öpücükler. 

Hayalin Yetmez kitabını onunla birlikte fuardan almıştık ve kitabı çok sevmiştim. Arkasından Denize Karşı geldi ve onlarla birlikte yazarın kalemini hayran kaldım.

#İgap çıktığında çok heyecanlanarak kitabı aldım ve biraz geç okudum. Okuma sürem de havaların sıcak ve yoğun iş temposundan biraz geç bitti. Aslında okumaya başladığınızda kitap sizi öyle bir alıp götürüyor ki oldukça eğleniyorsunuz.

Türk örf ve adetlerinin her türlüsüne küçük yaştan itibaren öğrenmeye başlayan Asena evlenme baskısından kurtulmak öğrenci programı değişimi ile birlikte Amerika’ya okumak için gider. Aslında ananesi Naime Sultan’dan kaçar:)

Yabancı bir memlekette ailesinden çok uzaklarda ahlakından, anane ve örflerinden hiç taviz vermeyen Asena yanında kaldığı ailenin ve çocukların sevilesi Aysenası olur çıkar.

Sevimliliği, hamaratlığı ve kültürünü Amerika’ya taşıyan Asena, yanında kaldığı Jack’in patronu Gabriel’in markajına girer. Her şeyiyle farklı olan Asena’yı tanımak, onun hayatında yer almak için Gabriel çok dikkatli davrandı. 

Romana baştan sona bayıldım. Çok güldüm, çok eğlendim, bir ara fena duygulandım. Asena’nın babası ile olan konuşmalarını, ona duygu ve düşüncelerini anlatması, babasının kızının hep yanında durup ona güvenmesini gözlerim yaşlı okudum diyebilirim. 

Bana babamı hatırlattı. Bir kız evladı için baba çınar gibidir. Tabi babalık yapabiliyorsa. Baba benin en hassas noktalarımdan biri olduğu için, baba sahneleri beni mest etti. 

Asena’nın davranışları, yetiştirilme tarzı ve alisine olan sadakat ve bağlılığı inanılmaz güzeldi. Anlattığı onca şeyi okuduğumda bir ara Sabuş anne ile benim annemde aynı diye düşündüğümde yüzümde hep koca bir sırıtış belirdi. 

Birçok Türk annesi Asena’nın anlattığı gibi. En azından benim jenerasyonum öyle:)

Sinem İşler’in son kitabı romantik komedi ama bir o kadar da hayata bakış açısı. Romanlarında alttan verdiği subnimal mesajları o kadar güzel romana yediriyor ki ben okurken çok büyük keyif alıyorum. Aslında hep bildiklerimiz ama yapıyor muyuz? Çoğu zaman HAYIR!!!!

Romanlarda hep bir saygı ve kocamannn büyük bir sevgi var. Sevgi sadece eşe duyulan sevgi değil. Ana, baba, kardeş ve arkadaş sevgileri. 

Ben sizin de Sinem işler’in kitapları ile tanışmanızı isterim. Lütfen bir bakın







3 Temmuz 2019 Çarşamba

Mükemmel Hata Kitap Yorumu




Turdaşlarımla bu sefer Ümran Tan'ın Mükemmel Hata kitabını okuduk. 

Biz keyif aldık mı? Oldukça hem de. Romanın gıybetini çevirdikten sonra şimdi de sıra yorumlarda.

Mükemmel Hata’yı ben üç farklı benliğimle yorumlayacağım. Anne, okuyucu ve kadın olarak anlatmaya çalışacağım.

Romandan biraz bahsedecek olursam; sevgisiz ve mutsuz bir çocukluk geçiren Beren, çocukluk arkadaşına deli gibi aşıktır. Aşkına karşılık bulamayan Veren her türlü kötülüğü dener ve yapar. Beren öyle bir hale gelir ki ruhsal açıdan tam bir çöküntüdür ve destek alır. Ne kadar destek alsa da hep kendini mutsuz, yalnız bir başına hisseder ve aklından mükemmel bir plan oluşturur. Gözlemlediği doktoru Arslan’ı kıskaç altına alır ve onu kötü oyununa alet eder. 

Plan kusursuz gibi ilmek ilmek işlense de bir yerde açık verir ve doktorların civanı Arslan kitaba damgasını vurur.

Romanda sevmediğim üç kişi var. İlk ikisi Beren’in anne ve babası. Bir anne, bir baba çocuğunu nasıl sevmez, kendilerini düşünür, bir kenara atar. Bu türdeki ebeveynleri okudukça gördükçe deli oluyorum ve hiç haklı bulmuyorum. Beren’in yaptığı onca hata, bencilliği, her şeyden kendini sorumlu tutması annesi ile babasının eseri.

Roman ilk başlarda Beren’in bencil halleri ile sürüp gidiyor. Planına sadık kalmak için şehri terk ediyor. Gidiyor ama gittiği yerde karşısına bir anda Arslan çıkıyor ve romanın en güzel kısımları başlıyor. Arslan romana damgasını vuruyor. Spoi olacağı için plandan çok bahsedemiyorum ama Beren’in yaptığı hiç affı olan bir şey değil demekten de geri kalmak istemiyorum.

Arslan sen nasıl bir adamsın. Yazar sana nasıl güzel kişilik ve karakter yaratmış. Ben bayıldım. Düşünceli halleri, değer yargısı, adaletli ve korumacı tavrı, bazen kıskanç, bazen aşk adamı halleri. Hepsi çok çok güzeldi. Beren’in yaptıklarına karşın ona hiç eziyet çektirmedi. Uzaklaşmış olsa da varlığını hep hissettirdi. Ne kadar roman da olsa hayatta bir yerde çokça Arslan vardır dedim. Kadının değerini bilen çokça beyefendiye ve Arslan’a Mükemmel Hata sebebiyle kocaman teşekkür benden.

Romanın ilk başlarında tamam Arslan öğrendi, çabucak da kabul etti. Eeee bunca sayfada neler yazıyor diye düşünmüştüm. Sayfaları okudukça seda cadısının yaptıklarına şahit oldum ve üçüncü sinir olduğum kişiydi. Ülkü’ye bayıldım. Deli kız. Tam bir pembe hastası. Selim’i sevdim. Nihayet dank etti kafasına.

Anlayın siz ben bu kitabı çok sevmişim J

Bu yorumun biraz garip oldu. Farkındayım. Bazen sevdiğim kitaplar olunca böyle acayip şeyler yazabiliyorum. 

Sizde yorumumu sevdiniz mi?


17 Haziran 2019 Pazartesi

Araf-Balbadem Kitap Yorumu




“Kusursuz kadınlar kusurlu eşler tarafından hezeyana uğratılır.”



Araf’ın ilk tanıtımı gördüğümde madde bağımlılığın ve onun zararlarını konu alan bir roman ile karşı karşıya kaldığımızı düşünmüştüm. Düşündüklerimin bir kısmı gerçek oldu. Bir kısmı değil. Romanı okudukça bambaşka hisseler kapıldım. Hadi o zaman biraz romanı yorumlayayım.

Roman Engin ve Zeynep’in yaşanmışlıklarını anlatan bir seri.

Komiser Engin bir uyuşturucu operasyonunda, hem de evlilik yıl dönümde eşi Naz’ı kaybeder. Aşırı bir yıkım yaşar. Naz’ın acısı ve yası üzerinden hiç çıkmaz. Kız kardeşi Doktor İrem’in ricası ile madde bağımlısı olarak hastanede yatan Zeynep’e yardım etmeye başlar. Gizemli bir hayatı ve birilerinden kaçtığı anlaşılan Zeynep, İrem ve Engin’in annesinin yanına yerleşerek Süheyla Hanım’a yoldaş olur.  Fazla spoi vermeden romanın konusu biraz böyle ama okudukça öyle değil. Zeynep nasıl madde bağımlısı olur, ne tür sınavlardan geçer, işte o cevaplar romanda geniş geniş anlatılıyor. Sayfalar aktıkça, İrem’i çok mu çok sevdim. Tatlı Süheyla teyzeye bayıldım. Ali’i aaaah ona ne çok kızdım ve yaptığı büyük hatayı hiç mi hiç onaylamadım. Hele kendisine yaptığı…

Romanlarda güçlü, yeniden küllerinden doğan karakterleri çok beğenerek okuyorum. Zeynep’ten onlardan biri oldu benim için. Ama o inadı, o gururu, o suskun halini sevmedim. Gerçi Engin’nin de ondan kalır yanı yoktu ya. Yine o daha cesaretliydi. Yaşadığı yıkımı bakılırsa içinde yaşadığı gelgitler normaldi geliyor bana.

Su misali, akıcı birbirine bağlı bir roman okudum ve hüzünlü bir sonla kaldım. İkinci kitabı merakla bekliyorum.

Kadına değer verilen, olması gerektiği gibi davranılan bu tarz kitapları yazan kadın yazarları gönülden kutluyorum. Sizler yazın bizler okuyalım.

Madde bağımlısı Zeynep ile kalbi yeniden çarpmaya başlayan Komiser Engin’in romanı sizi bekliyor. 

Okuyunuz:) 

24 Mayıs 2019 Cuma

Acımasızlar Kitap Yorumu




“Beni sevmeni istiyorum.” diye mırıldandım.

“Bunu yapamayacağını düşünürsen de bana karşı hiç değilse aşka yakın bir şeyler hissetmeni istiyorum. Sadakatini istiyorum. Bana karşı dürüst olmanı istiyorum. Her zaman, her şartta benim yanımda olmanı istiyorum. Seni başkasının yanında görmeye dayanamam. Vücudunu istediğim gibi kalbini ve düşüncelerini de istiyorum. Ümitlerini, hayallerini benimle paylaşmalısın. Paylaşmalısın ki bir gün bunları gerçeğe dönüştürebileyim. “

Biri İtalyan, biri İrlanlada’lı olan iki mafya babası on beş yıl önce stratejik bir anlaşmaya imza atarlar ve çocukları evlendirerek güçlerini birleştirmek isterler. Bu anlaşma hiçbir zaman bir ihaneti kaldırılabilecek bir anlaşma değildir ve tek bir ortak düşman vardır. Valerolar.
Birbirini hiç görmeyen Melody Giovanni ile Liam Callahan’ın formalite başlayan evliğinde tabiri caizse yer yerinden oynuyor diyebilirim.



Siz romanı okumaya başladığınız andan itibaren karakterlin ne kadar acımasız olduğunu görüyorsunuz. Hele Mel, (Melody’e sadece kendisinin izin verdiği kişiler Mel diyebilir) onun içinde bir damla bile acıma yok. Tek bir patron olma isteği ile etrafındaki herkese kök söktürüyor ama Liam’ı tanıdıkça ona inandıkça da değişmiyor değil. Çok karanlık bir mafya hikâyesi olan Acımasızlar’da düşmana karşı birçok strateji geliştiriliyor, hükümet ve polis teşkilatı bile işin içine dâhil oluyor Callahan ailesi bayağı bir mücadele veriyor ve ailenin birbirine olan aşırı bağlılıkları göz dolduruyor. Aile dışında kim olursa olsun gözünün yaşına bakılmadan acımadan öldürülebiliyor. Sebep olsun veya olmasın öldürmek onlar için oldukça kolay.

Ailenin tüm fertleri kadın veya erkek hepsi birbirinden güzel ve yakışıklı. Yazar Liam ve Mel’i anlatırken şaheser yaratmış gibi anlatıyor. Mel’i çok acımasız yapmış ama ona sürekli beyaz topuklu ayakkabılar giydirerek masumiyet de kazandırarak içinde kırgın olan bir yanı göstermiş. Liam’ hayat verirken nasıl sevebileceğini, nasıl sahipleneceğini kanıtlamış.
İşte romanın karanlık taraflarının yanında, güzel yanlarının da oluğu duygulu sayfalar karanlık mafya dünyasından biraz da uzaklaşmayı sağladı ve romanın akışını renklendirdi.
Liam ve Mel iki patron; kaçakçılık yaparak dünyayı ele geçirme hırsları ile güçlenirken düşmanların da rahat durmayacağını romanın sonunda bomba etkisi yaratarak gösterdi. Devam kitabında daha çok acımasızlık göreceğimizin sinyallerini şimdiden hissediyorum dersem sizi de oldukça meraklandırabilirim.

Romanın arka taraflarında duran yan karakterler birinci kitabın sonuna doğru oldukça atak göstererek kendilerinden sıkça bahsettiler ve Ben en çok Coroline ile Olivia’ya yı merak ediyorum. Neal’dan da bomba ataklar beklemiyor değilim.

Acımasız bir mafya hikayesi okumak isteyenleri romana beklerim. Son olarak Liam ile Mel’in özel anlarını göze alırsam roman için yetişkin türü diyebilirim.






14 Mayıs 2019 Salı

Labneli, Kremalı Muhallebi



Merhabalar 


Ramazan ayına yakışır bir tatlı ile geldim. Hafif ve son derecede lezzetli bu tatlının yapımı da oldukça basit. Ben de evdekiler de olukça beğenince geçen gün ikinci defa yaptım ve iftar sonrası soğuk soğuk yediğimizde mis gibi geldi.

Malzemeler:

1 litre süt
1 su bardağı toz şeker
2 yemek kaşığı un ve nişasta  (ben tepeleme koydum)
1 paket vanilya
1 paket labne (ben pınar labne seviyorum ve tadı gerçekken çok leziz)
1 paket krema
1 paket kakaolu bisküvi

Yapılışı:

Süt, şeker, un ve nişasta sürekli karıştırarak koyulaşıp göz göz oluncaya denk pişirdim. Ocağı kapattıktan sonra vanilyayı ekleyip az soğumaya bıraktım. Sonra bir paket labne ve kremayı ekledikten sonra mutfak robotu yardımıyla bembeyaz köpük gibi olana kadar bir güzel çırptım. Sonra kaplara muhallebi bir tane bisküvi, muhallebi bisküvi koyarak paylaştırdım. Üzerine ben fındık içi ilave ettim. Benim kaselerime göre 8 adet muhallebi elde ettim.  



Üstünü süslemek sizin zevkinize bağlı. Meyve sosu yaparak bile tercih edebilirsiniz. Bu muhallebiyi kekleriniz için pasta kreması olarak da kullanabilirsiniz. Soğuyunca bayağı koyulaşıyor.

Tavsiyem bir gün sonra yerseniz daha çok lezzet alacaksınız. Yerken kesinlikle labne tadını almıyorsunuz.

Ben labneli tarifleri çok severim o yüzden ben çok sık tercih ederim. Umarım beğenir ve yaparsınız.

Afiyet olsun 




13 Mayıs 2019 Pazartesi

Nerde Eski Ramazanlar & Mİm



Merhabalar

Hoş gelmiş ya Şehr-i Ramazan diyorum. Takip ettiğim blog arkadaşlarım yeni bir Mim yazısı yayınlıyorlar. Eski Ramazanlar Mim’i. Bende bu güzel Mim’e katılıyorum.

Ramazan’ın bende maneviyatı çok büyük. Ramazan ayı gelince içim huzurla dolar ve İslam’ın şartlarından biri olan “oruç” ibadetimi yaptığım için çok mutlu olurum.

İlk orucum, ben orta bire giderken başlamıştım. Abim ise ortaokul ikiye gidiyordu. O zamanlar iftar dört buçukta okunuyordu sanırım ve biz tüm ay boyunca hiç file vermeden oruç tuttuk. O zamandan beri de hamileliklerimin dışında hep orucumu tutmaya çalıştım ve tutmaya gayret gösteriyorum. 

Allahım daha çok ramazan görmeyi bize nasip etsin inşallah.

Şimdi sıra  Eski Ramazanlar sorularının yanıtlarında.

1-    Ramazan’ı bir hediye paketine benzetirsek; sizin için nasıl bir paket olurdu? İçinde sizin için neler olurdu?

Aile paketi olurdu. Bir de kağıda sarılmış el yakan mis kokulu pideler. Madem eskiyi yazıyoruz. Eski evimizde bir hediye paketi olsun ve içinde babam yaşamış olsun bizde onun yanında yerlerimizi alalım. Hep birlikte iftar açalım. 


2-    Ramazan ile ilgili hatırladığınız en net anınız hangisidir? Size kazandırdığı hislerle birlikle anlatır mısınız?

Abim ile biz oruca başlamadan önce babam aksatarak orucunu tutarmış. Biz ne zaman abim ile oruç tutar olduk, rahmetli babam kendine çok kızmış. Annem çok zaman sonra anlatmıştı bize. Bu olay benim için çok kıymetli. Her ramazan hatırlarım.



3-    Çocukluğunuzdaki Ramazan ve şimdiki Ramazan arasındaki en belirgin farklar sizce nelerdir?

O kadar çok ki :((  Hepsinin üstünde saygımız kalmamış. Hiçbir şeye. Çok bencil olmuşuz. Bu davranış şeklinin dışında eski ramazanların hazırlığı yok. Belki ben büyük bir şehirde yaşadığımdan olabilir. Eski küçük yerler daha güzel hazırlanıyordur. Annem ramazan öncesi temizliğini mutlaka yapar. Eve çok önceden kuru gıdalar alır koyar.

Hoşgörülü ve saygılı bir ramazan aynı da bitirmek ümidiyle. 




9 Mayıs 2019 Perşembe

Şaşırt Beni Kitap Yorumu



“Bana ne oldu bilmiyordum. Kendimi bir tilki makinesi gibi hissediyordum. Şüpheler, kuruntular, teoriler, beynimde minik toplar gibi zıplıyordu. Dan’e güveniyordum. Dan’i tanıyordum. Biz bizdik. Sağlamdık. Eee, ne değişmişti.”


Başlarda biraz sıkıldığım sonra heyecana kapıldığım bir roman oldu Şaşırt beni 

Sylive ile Dan ikiz kızları ile birlikte mutlu musmutlu bir hayatları vardır. Rutin sağlık kontrolü için gittikleri doktoru, iki çiftin oldukça sağlıklı olduğunu ve uzun bir hayat süreceğini söyler. Bu uzun hayatın özeti 68 yıl daha yaşamaktan geçer.

68 yıl daha aynı kişi ile evli olma fikri Sylive ve Dan’i endişe içine sokar ve düşündürmeye başlar. Şu an güzel giden evliliklerini 68 yıl daha koruyabilme düşüncesi çifti korkutur. Bu düşüncelerle içinde tıkılıp kalan Sylive ile Dan, Sylive’nin bulduğu şaşırt beni projesi ile birlikte birbirlerine sürprizler yapmaya başlarlar.

Çiftin birbirlerine hazırladıkları sürprizleri okumak çok eğlenceliydi. Hele Sylive’nin özel fotoğraf çekimi, Dan’ın mutfağa hazırladığı sürprizi okudukça güldüm.

Roman sonra öyle bir yere geldi ki işte o zaman işin içine şüpheler, kuruntular, cevapsız sorular, sadakat ve aile kavramı girdi. İste romanın vermek istediği her duygu son yüz elli sayfada yerini aldı ve ben son sayfaları daha büyük bir keyifle okudum. Bazen çok iyi tanıdığımız bir kişiyi bile çok iyi tanımadığımızın bir yansıması gibi gördüm Şaşırt Beni’yi.. Sylive iş ve özel hayatında daha da büyüdü. Çocukluğu ve ailesi ile yüzleşti. Kendini buldu. Evliliğini sağlamlaştırdı. Yazarın tarzını seviyorum. 

Yine sevdiğim bir Kinsella romanı oldu. Hem eğlendirdi, hem düşündürdü.

30 Nisan 2019 Salı

Kusursuz Kitap Yorumu




“Gidiyoruz” diyerek Anna’nın elinden tutarak hızla mekandan dışarı çıktı. Avucunun içinde buz gibi olmuş küçük eli bırakmadan hızlı adımlarla geniş ve boş kaldırımda yürüyor ve Anna’yı adeta arkasından sürüklüyordu. İçinde alev almış yanan bir şeyler vardı ve o ateş büyüdükçe gerçekler daha bir yakıyordu benliğini. Zihninde dönüp duran resimler, cümleler tek bir sonuca ulaşıyordu.
Aidan, Anna’ya aşık oluyordu ve kimse onun olana dokunamazdı…

Merhabalar 


Doğuştan yüzünde büyük bir yara izi ile doğan Aidan, güzelliği sayesinde tacize ve iftiraya maruz kalan Anna’nın hikayesi Kusursuz.

Aidan’ın annesine göre kusurlu doğduğu için hiç sevilmeyen bir köşeye atılıp tecrit edilen Aidan’ın yetişkin bir adam olduğunda birçok ameliyat geçirir ve çok güzel bir beyefendiye dönüşü. Aynı zamanda da başarılı bir estetik doktor olarak nam salar.

Başvuruda bulunduğu her işte güzelliği sayesinde taciz edilen Anna, yine tacizler sonucunda top eğitimi tamamlayamaz. İşsiz Anna arkadaşı Maria’ın başvurduğu iş sayesinde Aiadan’ın asistanı olarak işe başlar ve ikilinin romanı başlamış olur.

İki roman karakteri de kişilikleri olarak çok güzellerdi. İnsan insan yapan tüm güzel özellikler onlarda vardı. Aiadan’ın güzel kalbini çok sevdim. Özellikle çocuklara ücretsiz ameliyat yapması bence kitabın en güçlü tarafıydı. İki yaralı kalp romanda birbirlerini buldu ve güzel bir sevgi, aşk ve beraberlik başladı.  Roman yabancı karakterler ve yabancı bir ülkede geçmişine rağmen türk kahvesi, türk yemekleri, türk bir kadın arkadaş Selda sayesinde bizden güzel şeyleri yansıttı.

Özge Erkin benim kitapları ile tanışmak istediğim bir yazardı. En çok da Destan, Kutsal ve Usta’yı okumak istiyordum ama başlangıcı Kusursuz ile yaptım. Genelinde çok hızlı okunan roman bana bazı yerlerin daha detaylı olması gerektirdiğini hissettirdi. Her olay çok hızlı ilerledi çabuk sonuca bağlandı. Biraz romantik komedi tadında oldu. Ben biraz daha dram sevdiğimden bana öyle gelmiş olabilir. Kübra bana yazarın tadını alabilmem için Destan ve Kutsal’ı okumamı önerdi. Onları mutlaka okuyup yorumlayacağım. 


25 Nisan 2019 Perşembe

Pinokyo'nın Rüyası Kitap Yorumu




" Çünkü ev sen olmayınca çok boş geliyor. Çünkü önüme gelen herkesle kavga etmeye başladım. Çünkü günlerdir senin yatağında yatıyorum. Çünkü manyak gibi seni tişörtünü koklayıp duruyorum. Çünkü dakika da bir telefonumdaki resmine bakıp duruyorum. Çünkü seni acayip özledim." Yutkundu. " Bunlar yeterli mi?"

Yazarın bir kitabını seviyorsam daha önceki kitaplarını da okumak için sabırsızlanıyorum. Kalbim Sende Kalmış’la başladığım kitap serüveni Biz ile devam ettim ve şimdi de Pinokyo’nın Rüyasını bitirmiş bulunuyorum.

Doktor Ömer ameliyat sonrası hastaneden çıkıp evine doğru giderken trafikten bunalır ve ara bir sokağa girer. Birden aracının tavanında bir gürültü hisseder ve ön cama uzanmış bir el görür.
"Dua et burnun uzamıyor, yoksa senin ki aya çıkmıştı."

Mesleği gereği hemen müdahale etmeye başlar ve çatıdan düşen kızın intihar mı yoksa düştüğü düşüncesi ile Gazel kızımızın yardımına koşar. Uzun bir tedavi süreci başlar. Gazel üç ay buyunca kendisine gelemez. Kendisine geldiğinde de Ömer ile Gazel arasında çekim başlar.

" Hiç akraban yok mu?"
" Kimsem yok! Zaten eğer bir evde dert varsa, o evin kimsesi olmaz “


Çapkın Doktor olarak sürekli dedikodusu yapılan doktor civanımız Ömer Gazel’in hayatına girmesi ile büyük bir değişim gerçekleştirir. Romanın çoğunluğu Ömer ile Gazel’in arasında başlayan ilişkinin aşamalarından oluşuyor. Arada Ömer ile Gazel’in geçmişi ile ilgili bilgiler ediniyor iki karakteri daha çok özümsemizi sağlayan yazar son yüz sayfada adrenali biraz yükseltiyor ve roman bir bütünlükle final yapıyor. 

 “Oh canıma değsin iyi oldu sana!” Ömer diyorum.

Bu kadar çapkınlığa birinin dur demesi gerekiyordu ve Gazel noktayı koydu. Adam muma döndü, delirdi, kül oldu ve dağıldı. Hiç bırakmadı kızı, hep yanında durarak koruyup kolladı. Helal olsun. Gazel içinde diyebileceğim en güzel şey güçlü duruşu ve tek başına verdiği hayat mücadelesi. İkisi de çok güzeldi.

"Bir daha bana yalan söylemeyeceğine inandığım zaman sana Pinokyo demekten vazgeçeceğim."

Birbirlerine sataşmaları, dikleşmeleri, sevgileri çok hoştu. İki güzel karakteri bir arada iyice bize işleyen yazarımız olayları bizi romandan koparmadan bitirdi. Yine sevdiğim bir roman oldu ama birinciliği hala “Biz” elde tutuyor. Onun yeri, tadı bende bir başka.
Sırada başka bir Selvi Atıcı kitabı “Sen” var. Onu da yakın zamanda okuyup yorumlayacağım.

“Belki de gitmesi gerçekten iyi olacaktı. Her şeyden önce somurtuğu mu, öfkelendiği mi belli olmayan bu adamın bir hayatı vardı. Onun hayatına da çomak sokup duruyordu. Acıyla, eğer evde olmasaydı büyük ihtimalle sarı kafanın buraya sürekli geleceğini düşündü. Birde artık görmezden gelmekte zorlandığı hisleri vardı....”

Biz kitap yorumu merak edenler için bir tık 



16 Nisan 2019 Salı

Deniz Kitap Yorumu



“Sırtını öperdim,” dedi ansızın. Alnını kaşıyarak başını hayır anlamında sağa sola salladı. “Evlenseydik, ilk gecemizde sana olan sevgimi öyle gösterirdim. Seni öyle severdim çünkü izlerin geçtiğini biliyorum ama ben senin ruhundaki yaraları bir de op şekilde, sevgimle iyileştirmek isterdim.”


Zeynep Saraç ne yazsa okurum. Çok seviyorum kalemini. Dram, duygu, sevgiyi kitaplarında bana göre çok iyi veriyor. Kah yıkıp geçiyor, kah hüzne bulandırıyor, karakterlerine çile çektiriyor ve sonra da onları mükafatlandırıyor.

Deniz’de onlardan biri benim için.

“Her şeyim sende kalabilir.” diyerek bana biraz daha yaklaştı. “Hayatım, kitaplarım, odam hatta nefesim… Hepsini al ama…” dedi ve bir elini kapıya yaslayarak bana doğru eğildi. Dünyanın en güzel fısıltısını duydu kulaklarım. “ama artık kalbimi bana geri ver.” 


Deniz’in erkek kardeşi Emre, geçirdiği kaza sonucu yürüme yetisini kaybediyor ve bir daha yürüyemeyeceği öğreniliyor. Deniz çok sevdiği kardeşinin yıkımı ile boğuşurken, diğer bir sevdiği nişanlısı olan Nehir, sebep söylemeden yüzüğünü parmağından çıkararak Deniz’den ayrılmak istiyor. Ama ne gidebiliyor, ne de tam olarak kalıyor.

Nehir’in neden ayrılmak istediğini, neden gidemediğini ve neden kaldığını anlatamıyorum. Çünkü ne anlatırsan roman hakkında detay vereceğimden vereceğimden susmak en iyisi. Duygularımdan bahsedecek olursam; ben Deniz’i okurken Nehir’e çok kızdım. 

Birçok kararı kendi başına aldı, hüküm verdi ve uygulamaya geçti. Sustu. Konuşmadı. İçinde kapalı bir hayat sürdü. Nehir’in bu tavrına çok kızan Deniz uzaklaştı ama Nehir’den hiç kopmadı. Deniz’in karakteri bana Nehir’den daha güçlü geldi. Araya Çiğdem diye bir gıcık bir kız girerken, Nehir’in annesinin hataları derken romana üvey baba Haldun damgasını vurdu.  

Yine çok güzel bir Zeynep Saraç romanı oldu. Ben Deniz’in daha çok okumak daha çok özümsemek isterdim. Yazarın erkek karakterleri hep güçlü, hep beyefendi, hep düşünceli erkekler. 

Öldüm ben, öldüm ama etraftaki soluk ve pastel renkli ne varsa canlandı. Eşyalar onun koyu kahverengi gözlerinden bana akan sıcaklığa boyandı. Koyu ve uzun kirpiklerle çevrili sonsuz bir deniz gibi bakan gözleri benim kalbimi benden bir daha aldı. Belki de sonsuza kadar…


Deniz dahil yazarın diğer tüm kitaplarını okumanızı, yazarın naif kalemi ile tanışmanızı isterim. Benim en en sevdiklerim ne dersiniz ise Nar Çiçeğ ve Gri Mavi’dir derim.