Arkadaşımla
konuşuyordum ve "Ben de şimdi papatya çayı içeceğim." dedi.
Aklım çocukluğuma gitti hemen. Çocukken papatya falı bakardık. O beyaz
yaprakları seviyor sevmiyor diye koparıp, seviyor çıkınca da sevinçten bağırır
sevmiyor çıkınca da kızar yineden başlardık. Sonra papatyanın sarısını ufalayıp
üstümüzü sarı toza bulardık. Kim için yapıyorduk ki papatya falını. Çocukluk
işte, görmüştük birilerinden. Yapmak hoşumuza gidiyordu ve yapıyorduk. Papatya
kolyelerimiz olmazsa olmazdı.
O
zamanlar bu kadar bina yoktu ve birçok boş arazide o güzelim papatyalar
yetişmiş olurdu. Şimdi nerden toplayacaksın ki papatya, satın alıyorsun.
Ah yeniden çocuk olabilsem ve eski mahalleme o günlerime dönsem.
Komşudan acıktım deyip kuru ekmekle domates alıp gece karanlığına kadar sokakta koştursam. İp atlayıp kızlı erkekli grup olup yakar top oynasam. Annem git Mukaddes ablandan bir kaşık salça al da gel dese. Rahmetli Ahmet abinin kuşlarına yem versem. Aile boyu cam kola şişesi elimden düşse yine ayak parmağım kan içinde bıraksa. Annem yine makara ipleri çekerek çamaşır assa tüm mahalle deterjan koksa. Komşular hep birden halı yıkama günü yapsalar bizde o köpüklerin içinde oynasak. Kiremitten kırmızıbiber yapımı, salyangoz yakalamak, eti pufun plastik kapağını kullanarak sinek yakalayıp kanatlarını koparmak, yaz tatilinde tatil kitabının çıkmasını heyecanla beklemek, hep bir arada toplanıp onları okumak, sabahları kızlarla elimizde elif cüzlerimizle camiye gitmek, biriktirdiğimiz misketlerimizle birbirimize hava atmak, bilyeli kaydırak yaparak onlarla deli gibi kaymak, eve girmemek için anneden her bağırışta beş dakika kadar zaman istemek, kandilde dağıtılan kızarmış ekmek hamurlarını yemek, annemin soba külünde pişirdiği elmaları yeniden tatmak çatapat patlatmak, Susam Sokağını seyretmek, Kurabiye Canavarı, Edi ile Büdü'nün kavgalarına gülmek... Offf ne güzelmiş hatırlamak.
O
kadar çok anım var ki saymakla biteceğini sanmıyorum.
Ama şimdilerde öylemi ki? Çocuklarımızı sokağa salmaktan korkar olduk. Dört duvar arasında büyüyorlar kuzular. Bilgisayar cep telefonu ve tablette oyun oynayarak. Dizleri kanamıyor mesela. Kabuk bağlamıyor o yaralar. Toz toprağa bulanmadan ergenleşiyorlar. Sokakta kavga edip bağrışmadan kayıp gidiyor elinden çocukları. Çoğunun annesi işte, çalışıyor. Benim gibi. Boynunda anahtarlarıyla kapıları kendileri açıp giriyorlar içeriye. (Benim kızım öyle büyüdü mesela) Çok katlı apartmanlarda yaşıyoruz ve kapı komşumuzun kim olduğundan habersiz girip çıkıyoruz evimize. Biz çocukken komşumuzda yer içer yatardık. Şimdilerde çocuklarımızı emanet edemiyoruz ki komşumuza. Güvenimiz kalmamış hiç bir şeye.
Zaman
değiştirmiş birçok şeyi. Bizde onun ritmine ayak uydurarak büyümüşüz çocukluğumuzu
arkada bırakarak.
Çocuklarım
benim gibi şanslı değiller. Sokakta büyümedi ve büyüyemiyorlar.
Şu
an birçok çocuk şanslı değil bence. Köyde bağ bahçede yaşayan çocuklar daha
şanslı şehirdekilere göre. Şehir çocukları için oyun yerleri sokaklar ve
kapılarının önleri değil artık. Evlerine en yakın alışveriş merkezleri.
Ah
keşke her şey çocukluk zamanımızdaki gibi saf ve temiz olsa.
Bazen
geri gidebilsem ve yeniden çocuk olabilsem diyorum.
Olunabilinir mi sizce?
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder