30 Haziran 2016 Perşembe

İş Hayatı ve İş Arkadaşları


Merhabalar

Biraz iş hayatı hakkında konuşalım isterim, ne dersiniz?

İş yaşamımız hayatımızın büyük bir çoğunluğunu oluşturuyor. Günümüzün en verimli ve en uzun zamanı ise  işte geçiyor. O yüzden iş yerindeki huzur, diğer yaşantımızı da kapsadığından ne kadar huzurlu ve ne kadar bir iyi iş hayatımız varsa, bizde bir o kadar huzurlu ve mutlu oluyoruz.

Son zamanlarda çevremdeki arkadaşlarım ve başka çalışanlar ve bende dahil olmak üzere hep iş yerlerimizde yaşadığımız sıkıntıların bizi ne kadar rahatsız ettiğinden, günlük yaşantımızı ne kadar çok etkilediğinden konuşup duruyoruz.

Günde on saat neredeyse işteyiz ve çok zaman yoğunluk ve stres yaşamaktayız. Aslında bir nevi psikolojik baskı altındayız. İş yeri ahlakı ve kanunlarına uymak, müşteri memnuniyetini sağlamak, çalışma arkadaşlarınızla iyi geçinmek, işimizi layıkı ile yapmak bir iş yerinde olmazsa olmazlarımız.

İşte bunları yaparken yaşadığımız onca olumsuz davranış ve işlerle de uğraşmak gerekiyor ki o zaman işin içine profesyonellik ekleniyor.

Ben hepimizin ortak sıkıntısından biraz bahsetmek istiyorum.

İş yerlerinde hep ekip çalışmasından bahsedilir.  Bir şirket ve kuruluş bir ekiptir ve tek başına bir yol alamaz. 
Eğer işlerini düzgün yapamazsan, işsisiz olmayan bir şirket olmaz

Ama artık öyle durumlarla karşı karşıyayız ki, biz değil hep ben olmuşuz. O da değil ben öne çıkayım hırsı içinde sağa sola koşturan çalışan kişiler halindeyiz.

Birbirini şikayet etme eylemi içerisinde ilk okul çocuğu gibiyiz. Parmak kaldırıp müdürümüz veya yetkilimiz kimse bak o şöyle, bak bu öyle yaptı der gibiyiz. Şikayetlerimiz hiç bitmemekte.

Kimilerimiz daha az çalışıp, çok iş yaptığını göstermekte.

Kimileri kuytu her köşede sevmediği kişiyi eleştirme ve şikayet etme peşinde. Neden mi? Çünkü kendi taraftarını oluşturmakta.

Kimileri iş yapmak yerine, karşındaki kişinin bir eksiği veya yanlışı kollama peşinde. Neden mi yine? Çünkü egosunu tatmin ederek. Egosunu mükafatlandıracak.

Kimileri gerçekten kötülük yapma planlarını kafasında şekillendirmekte. Sürekli kurmakta.

Hele bazıları var ki, kendinden daha fazla bilgili birisini gördüğünde sırf kendi altta kalmasın diye üste çıkarak doğru olan şeyi yanlış gibi göstermekte. Yine mi neden? Koltuk sevdası peşinde. 

Kraldan çok kral olma çabası gerçekten takdire şahan.

Bazende astlarımız tarafından mobbing uygulamalarına maruz kalmıyor değiliz. Çoğu zaman sesimiz çıkmıyor bile. Neden mi yine?"Mecburiyet ve ekmek parası" sorumluluğumuz olduğundan.

Eline geçen kötü olayları her fırsatı artıya çevirmeye çalışanlardan bahsetmek bile istemiyorum.

Olumsuz yazılar yazıp, olumsuz davranışlardan bahsetmek yerine iyi olanları konuşmayı tercih ediyorum ama artık hep bir olumsuz hep bir mutsuzuz.

En büyük hatamız, bir birimizi dinlememek ve hep savunmaya geçmek. "Susmak en büyük erdemdir." cümlesini hep unutup, sürekli haklı çıkmaya çalışmak. Her zaman her yerde haklı olamayabiliriz. Haklı olmadığını kabul etmemek bir zayıflık değil, kendine öz eleştiri yapmaktır. Yeri geldi mi senin küçüğün veya büyüğün hiç fark etmez özür dilemeyi bilmek gerekir.

Yanlış düşüncelerim varsa sizden geri bildirim alabilirim. Ama BEN ARTIK BÖYLE DÜŞÜNÜYORUM.

Geçenlerde bir görüşme için saat 10:00 randevum vardı ve ben randevularıma sadık kalmak için hep erken giderim.

O günde 10:00'daki randevuma 9,40'da gittim. Görüşme yapacağım beyefendi bana erken geldiğim için teşekkür etti. Bu beni çok sevindirdi. Yapacağım görüşme ve ben olarak karşımdaki kişinin bana ne kadar değer verdiğinin bir kanıtıydı.

Ufacık bir kelime veya cümle o an kendinizi o anda değerli kılabilmekte aslında. 

Nerede ve ne zaman nasıl konuşulacağını bilmek de bunu gerektiriyor.

Uzun yıllardır çalışma hayatı içerisindeyim ve son yıllarda gerçek iş arkadaşlıklarının yerini sahte yüzler aldığını gözlemliyorum. Bu durum bazen beni dehşete düşürmüyor değil.

yanında ki çalışma arkadaşına güven miyeceksin de kime güveneceksin.

Artık bu durumdan dolayı çok seçici davranış sergilemeye başladım.

Bende yeterince arkadaş ve dosta sahibim ve başka insanları hayatıma katmak istemiyorum şeklinde cümleler kurarak kendi düşünceme inanmaya çalışıyorum.

Buda kendimde oluşturduğum bir ön yargı şekli olmaya başladı.

Doğru düşünmüyorum  ve bazende kendime çok kızıyorum.

Doğru ve saygılı iletişim ve arkadaşlığa her zaman varım. Sahteliğe hayır...

İş hayatında kimse kimseyi sevmek zorunda değil. Önemli olan o iş için birbirine saygı duymak ve ona göre davranış sergilemek.

Ben, egolarımızı tatmin ederek bir tarafa bırakalım ve gerçekten yaradılış ve iyi olmak özümüzü unutmayalım.

Saygılar

27 Haziran 2016 Pazartesi

Ölüme Fısıldayan Adam

Merhabalar

Haziran ayı biterken bende dördüncü kitabımı bitirmiş oldum. Bunlar...

  • Şeker Portakalı
  • Bittin Oğlum Sen
  • Daima Aşk Kazanır
  • Ölüme Fısıldayan Adam

Şimdi biraz ara verip, okumuş olduğum dört kitabı iyice sindirmek istiyorum ve hemen Ölüme Fısıldayan Adam kitabının yorumunu yapmak için yazıma başlıyorum.

Yine fazla detaya girmeden anlatmaya çalışacağım.

Aslında bu kitabın çıkışından ve konusundan pek haberdar değildim. Kitabı alan ve gerçek sahibi kızım Damla.

Kitabın çıkacağını sabırsızlıkla bekleyen kızım, çıktığı gün hemen satın aldı. Hatta tercihi çiltli olmasından yanaydı fakat kitap çıktığı gün o kadar çok satılmış ki o da çiltsiz olanla yetinmek zorunda kalmış oldu. Biran önce okumak istiyordu.

O da benim gibi tam bir okuma canavarı olduğundan kitabını üç günde yalayıp yuttu diyebilirim tabiri caizse. Baktım kendini kaptırmış deli gibi okuyor, bende merak ettim okuduğu kitabı.

O ara benim de elimde Daima Aşk Kazanır olduğundan okuma listemin en başına bende Ölüme Fısıldayan Adam eklemiş oldum.

Ve geçen hafta çarşamba günü sabah işe giderken başlamış olduğum kitabımı dün gece ağzım bir karış açık kalmış şekilde bitirmiş oldum. Okuduğum şekilde bir son beklemiyordum. Şaşırdım.

Ben başka bir final beklerken yazar başka bir sonla romanını bitirmişti. Belki de yalan söyledi.

Kitabın yorumuna, baştan başlayacağıma sonla başladım sanki:)))

Büşra Yılmaz, bir wattpad yazarıymış ve Ölüme Fısıldayan Adam romanı da orada bir kaç bölüm yayınlanmış, çok okuyucu kitlesine ulaştığı ve sevildiği için de Epsilon Yayın evi tarafından hem ciltli, hemde ciltsiz olarak satışa sunulmuş. Kitap piyasaya çıkalı iki hafta olmasına rağmen şu an çok satanlar listesinde.

Gelelim kitaba...

Yosun, üç defa intahar girişiminde bulunmuş ama hiç birinde başaralı olamamış bir genç kız. Sürekli ölmek isteyen, hep ölümü düşünen Yosun, dördüncü intihar girişiminde kendini evinin tavanına asmaya çalışırken, çok enteresan bir şey olur ve kapısı deli gibi çalar. Kapıyı açmamak için dirinsede sonun da açmaya karar verir ve kapıyı açar.

O kapı onun okyanusa açılan kapısı olacağını nereden bilebilir.

İşte Yosun artık, okyanusunu bulan aptal bir balık olur.

Neden okyanus, neden aptal bir balık dediğimi kitabı okuduğunuzda anlayacaksınız.

Okyanus, Özgür'dür. Peşindeki adamlardan kaçarken Yosun'un evine çat kapı girmiş, sonra onun yanında gizlenmiş ve peşindeki adamlardan kaçma planlarına Yosun'u da dahil ederek, beynimdeki tilkileri deli gibi çalıştırmaya başlamıştır.

Özgür ve Yosun'un hayatları bu noktadan sonra birleşmeye başlamıştır.

İkisinin de hayattan almak istedikleri vardır. Yosun hayatına son vermek isterken, Özgür intikam almak istemektedir. Birisinin babası bile belli olmayan bir kız çocuğu iken, birisi ise yetimhanede büyüyen akıllı bir erkek çocuğudur.

Özgür ve Yosun birbirlerini bulmadan önce hem aşkı tatmıştır, hem de acının soğuk yüzünü.

Özgür ile Yosun iki garip kişidir. Ama zamanı geldiğinde bir bütün olacaktır. Balık okyanusa, okyanusta balığını içine akacaktır. Nasıl mı? Yine kitabı okuyarak öğreneceksiniz.

Yine kitaba dönmüş olursak, uzun bir süre Yosun'un geçmişi ile ilgili bir şey öğrenemezken, Özgür'ünün hikayesini kitabın ilk çeyreğinde öğrenebiliyoruz.

Yosun'u çok sevdim.
Özgür'ü çok beğendim.

Yosun, Özgür'ü ilk gördüğü o zamandan beri sevmektedir. Hep bekler. Her şeye evet diyerek bekler. Özgür gider, gelir ama Yosun yine bekler. Ölümü bekler. Özgürü bekler. Sevilmeyi bekler.

Aptal balık onu beklemekten, sevmekten hiç vazgeçmez.

Ya Özgür? Yosun'u sevecek mi dersiniz?

Başka bir detay da kitaptaki her bölüm yeni bir şarkı ve o bçlümü ifade eden cümlelerle başlıyor. Nacizene tavsiyem, kitabı okurken mutlaka şarkıları dinleyin. Ben kulaklıklarımı takıp hem şarkılarda hemde satırlarda Özgür ve Yosun'u hissettim.

Kitapta benim dinlediğim şarkıların yanısıra billmediğim şarkılarda vardı. Bazıları benim tarzım olmasa da Yasun ve Özgür için dinledim. Sevdim mi? Evet, sevdim. Çünkü o kitaba yakıştığı için sevdim.

En sevdiğim, şarkıda üç gündür sürekli dinlediğim Broods& Bridges oldu.



Kitapta altını çizebileceğim, sizinde okuyunca çizmek isteyeceğiniz o kadar cümle var ki.

Benden aşağıdakiler bazıları:

"Yosunduk bir kayanın altında, özgürleşiyoruz"

"Bin ton yük asılıyken kanatlarımda, nasıl yarına nasıl uçaçağım. O zaman bugün son."

Roman hep Yosun'ın dilinden anlatılıyor. Hele de öyle bir yerde Özgür konuşmaya başlıyor ki, işte ben o zaman tutamayıp kendimi ağlıyorum.

Başkalarını bilmem. Ben çok beğendim. Çok sevdim. Çokkkkkk tavsiye ediyorum. Çok farklıydı.

Kitabı bitirdikten sonra, olumlu yorumlar kadar, olumsuz bir çok yorum da okudum.
Benim cevabım sa...

Yirmi yaşındaki bir yazar nasıl böyle bir roman yazmış diyenlere diyorum ki, hayal dünyası...

İşte o sonsuz. Hayalinde yaratabileceğin, düşünebileceğin, her şey sonsuz. Yazabilir, kurgulayabilir ve sana da çok iyi aksatabilir. Aksatmışta. Ve hissetirmişte.

Ben hissettim.

Ben aptal balık ile okyanusun acılarını da yaşadım. Üzüntülerini de, aşklarını da.

Bir çok kişi ergen dönemi kitabı dese de ben 39 yaşımda olmamadan dolayı çok beğenerek okudum. Hiç de ergen kitabı değil. Nereden ve nasıl baktığına bağlı.

Benim diyebileceğim bu kadar. Alın ve okuyun. Pişman olmazsınız. Müzikleri de dinlemeyi unutmayın

Okuyan varsa. Yorumlarınızı bekliyorum.

Aptal balık ve Okyanustan...


"Kim demiş? Renklerle sevişirsin diye, gök kuşağı doğar. Geceyle sevişirsin, yıldızlar doğar. Rüzgarla sevişirsin, fırtına doğar. Ölümle sevişirsin, yaşam doğar. Anladın mı? Sen kutsalsın veren kadınım. Sen istersen, tüm evren çocuğun olur. "

"Ölürken katilin derisi tırnak diplerinde kalır ya, maktülün... Tırnaklarımı ondan geçirdim senin kollarına az önce... Diplerinde, sel kal diye... Tırnak diplerimde seni saklayacak kadar, aşığım sana cünkü. Ölürken bile... "

"Ölemiyorsan, yeniden doğarsın dedi ölüme fısıldayan adam, ben de onun zihninin kuytularında yeniden doğdum."

Bunlar bir kaçı sadece.

Devamı merak edenler kitabı okumalı.

Sevgiler...

11 Haziran 2016 Cumartesi

Pideköy'de iftar


Ramazanın ikinci günü yaseminkokuluhayat'ın daveti ile orucumuzu açmak için blogger arkadaşlarımızda Pideköy'de buluşup, iftar yaptık. 

Pideköy en lezzetli karadeniz pidelerinin yanı sıra, pizzalar, salatalar ve tatlıları ile öne çıkmayı başaran değişik türde ve seçeneklerde pide çeşidine sahip, yedi şubesi olan bir lezzet durağı. 

Bizim alışageldiğimiz pide çeşitlerinin dışında, kapalı pide çeşitleri ile birlikte, diyet yapanlar için de hazırlanmış tahıllı pideleride mevcut. 

Çocuklarda unutulmadı. Çocuklarınızla gittiğinizde çocuk menülerine de bir göz atabilirsiniz.

Karar vermekte zorlanırım ve ben menü tercih ederim derseniz, ramazan dolayısıyla hazırlanmış olan iki iftar menüsü ile  de sizlerle.






İftarımızı her zaman olduğu gibi mis gibi mercimek çorbası ile açtım. 
En sevdiğim başında gelen mercimek çorbası tam da benim sevebileceğim kıvamda yapılmıştı. Koyu ve un kokusu almadığım bir mercimek çorbası.


Mevsim salatası ve kurutulmuş domatesler ve yeşilliklerden oluşan salatanın görüntüsü ve tadı son derece lezzetliydi.


Ayrıca memleketimin baş numaralı  yiyeceği olan fasulye turşu kavurma benim sevdiğim lezzetler arasındaydı ve çok severek yedim. 


Ben pide seçiminde klasik seçim yaparak kıymalı ve kuşbaşılı seçtim ve daha yarısında doydum. Ama inat ederek pidemi bitirdim:))) Bu tat soğutmaya değmezdi. 




Açık pidelerin dışında kapalı pideler de son derece başarılı açılmış ve pişirilmiş. Kapalı olmamaları pide hamurunda hiç bir kalınlaşma yapmamış. 


Ve geçenin bitişi...

Gecenin sonu hoş sohbet, bol muhabbet ve güzel bir tatlı eşliğinde son buldu.

Ben dondurmalı sufle yerken bazı arkadaşlarım künefeyi tercih ettiler. 

Ve mis gibi demlenmiş çay olmazsa olmazların arasında Pideköy'e veda ederek mekanımızdan ayrıldık.




Aralarda neler konuştuk, ne muhabbetler ettik oda bizde kalsın diyerek. Güzel bir gecenin sonunda yeniden görüşmek üzere ayrıldık.

Toplu bir resim olmazsa olmaz dimi:))) 


Bizi mekanlarında çok iyi ağırlayan Şebnem Hanım ve güler yüzlü ekibine sonsuz teşekkürler. 


9 Haziran 2016 Perşembe

Kinder Süt Dilimi ve Eti Süt Burger



Merhabalar

Bugün ki yazım. Alış veriş yaptığım sırada kasiyer bayanın sergilediği tutum ve ürünlerin saklama koşulları ile  alakalı.


Her zamanki gibi dün  akşam iş çıkışı markete uğrayıp, evin eksiklerini tamamlamaya çalışıyorum. Bir gece önceden Oğlum süt dilimi yemek istediğini söylemiş ve ben de çok geç olduğu için şimdi alamam deyip onu geçiştirmiştim.


Biliyorum ki bu akşam eve gittiğimde yeniden soracak (çocuklar neden hiç bir şey unutmazlar:)))) bende alışveriş listesine bir süt dilimi, birde süt burger ekleyeyim dedim. Normalde çok fazla oğluma atıştırmalık kullanmak istemesemde, bezen alabiliyorum. Berke'nin de en çok sevdiği iki atıştırmalık ürünü; Kinder Süt Dilimi ve Eti Süt Burger.

Burda Markette, soğuk ürünlerin olduğu dolapta süt burger bulamadım ve reyondaki görevliye süt burger nereden alabilirim diye sorduğumda, kasaların yanındaki dolapta mevcut olduğunu söyledi.


Alışveriş tamamlanıp kasaya yaklaştığımda bir süt burger birde süt dilimi alayım, artık yoruldum eve gideyim diye düşünürken. Ürünlerin bulunduğu dolabın çalışmadığını fark ettim.


Kasiyerle yapmış olduğum diyoloğum aynısı sizinle paylaşıyorum:

- Hanımefendi bu  dolap neden çalışmıyor?

- Biz arada onun fişini çekiyoruz.

- Neden çekiyorsunuz ki? Buradaki ürünler soğuk satılmak zorunda. Bozulabilecek ürünler. Peki ne zaman dolabın fişini çektiniz?
- Bilmiyorum. (kasiyer bayan bana sırtını dönüyor ve beni hiç umursamıyor. Vucut dilinden ne kadar sıkıldığı belli)
- Bana yetkili kişiyi çağırır mısınız? Yada siz söyleyin. Bu ürünler soğuk satılmak zorunda ve bunları çocuklar tüketiyor. Bozuk ürün sattığınızda başınızı derde sokabilirsiniz. (Yine tepkisiz bayan. Nerden çıktı bu kadın şimdi der gibi bana bakıyor.)


Ben ne süt burger alıyorum nede süt dilimi. Sinir olmuş bir şekilde aldığım ürünlerin parasını ödeyerek marketten çıkıyorum.


Kapıda kravatlı bir bey görüyorum ve kendisinin yetkili olduğunu öğreniyor ve yaşananları teker teker anlatıyorum. Dolabın bozuk olduğunu ve servisin gelip bakacağını bana söylüyor. Teşekkür ederek ayrılıyorum.

Malum havalar ısındı. Bir kaç gündür hatta aşırı sıcak. Sadece soğuk ortamda saklanması gereken bir yiyecek maddesi sıcak ısıya maruz kaldığında ne olur? Bunun cevabını hepinizin bildiğini biliyorum.


Dondurma satılan bir dolabın bozulduğunu ve sıcak olarak satıldığını düşünsenize. Süt burger ve süt dilime aynı.


Çok kızdım. Bu şekilde hizmet verilmesine ve satış yapılmasına daha çok kızıyorum. ben gördüğüm her yanlışın üstüne gidip konuşmak ve uyarıda bulunmak istiyorum.

Bu yazıyı da bu yüzden bilinçlenelim diye yazıyorum.


Aldığımız kullandığımız, tükettiğimiz her ürün için yeteri kadar bilinçlenmemiz gerektiğini ve her fırsatta hakkımızı aramamız gerektiğini savunuyorum.

Helede konu gıda ise.


Ben çok zaman kendim bir şey yediğimde son tüketim tarihine bakmayı akıl edemesem de, Berke'ye aldığım her ürün için mutlaka bir kontrol etmeye çalışıyorum.

Sonuç olarak eve giderken mahalle bakkalının buzdolabından Berke'ye süt dilimi ve süt burger gönül rahatlığıyla alınmıştır.

Yazarın Notu: Ben bu yazıyı yazana kadar süt burger ve süt dilimi yemen yenmiş ve fotoğraf çekmeye fırsat kalmamıştır. Fotoğraflar ürünlerin sitelerinden alıntıdır. 

Bittin Oğlum Sen

Merhabalar

Bugün size, çok keyif alarak okuduğum, çok güldüğüm, bazen kızıp, bazende hımmm dediğim kadın erkek ilişkisi üzerine doğru tespitler yapılmış olan bir kitaptan söz etmek istiyorum.

Bittin oğlum Sen
bittin oğlum sen

Adında anlaşılacağı gibi, erkek cinsinin tüm kirli çamaşırları, yalanları dolanları, düşünceleri yine erkek bir yazar olan İlker tarafından yazılmış.

Aslında ben kitabı okurken bir kadın olarak değil, tarafsız kalmaya çalışarak okumaya çalıştım.

Yazılan onca harf, onca kelime, onca cümle ve paragrafa katılıyorum. Doğru düşünülerek, doğru analiz ederek yüzde seksen kadına destek vermek için bir ışık olmuş İlker Özmestçi
Biz kadınların neden yanlışa düşüp, ilişkilerimizden neden bu kadar çok beklenti içerisinde olduğumuzdan tutunda, toplum baskısı, duygusal yapımız, aldatmaya kadar değişik konulardan bahsedip yanlış ve doğrularımızı kendi mizahi dilinden güzel vurgulamış. Çok severek okuyup bitirdim kitabı.

IMG_20160601_131400

Kitapla ilgili bir kaç anım bile oldu.

Ben kitaba kendimi bazen öyle bir kaptırmışım ki eve giderken metroda ayakta okuyorum ve ineceğim durağı kaçırdım.:)))

Bir ara baktım başımda dikilen yolcu pür dikkat kesilmiş, benim okuduğum sayfaları okuyor.:)

Metroda oturacak yer bulamayıp, genelde ayakta yolculuk ettiğimden, ben kitap okurken, oturan bir yolcu kitabımın arka kapağını okumaya çalışıyor.:))))

En güzeli kitabın adını okuyup, yüzünde değişik bir mimik olmuş olan erkek yolcular.
Her zamanki gibi kitabı çok anlatmak istemiyorum. Şunu söylemek isterim ki, özellikle kadınlar alıp okuyun bu kitabı, erkek dünyasını zaten biliyoruz, bu kitapla daha çok şey öğreneceğiz.

beğendiğim bir çok cümle ve tespit var. Size ışık tutması için, biraz daha heyecan vermek için, bir kaç cümle paylaşıyorum.

bittin oğlum sen

Yazarın bir önceki kitabını almamıştım. Onuda hemen sipariş sepetine eklemiş bulunmaktayım. İstanbul Erkeği 

bittin oğlum sen

İleri ki günlerde belki onuda size anlatabilirim.

Kitabı okuyanlar varsa yorumlarını merak ediyorum.

Hoşça kalın.

1 Haziran 2016 Çarşamba

The Revenant

Merhabalar

Bu pazar Mayıs ayını sonbahar gibi yaşadığımızdan, oğlumunda hafif aksırmasından dolayı tüm pazar evde miskinlik yaptım diyebilirim. Bir ara canım sıkılıp, uzun zamandır da film seyretmediğim için açtım bilgisayarımı ve film araştırmaya başladım.

Ben film seçimlerimi yaparken takip ettiğim bir kaç siteden araştırıp, İmb'den sitesine girerek 7 ve 7 üstü değerlendirme puanı almış filmleri tercih ediyorum.

Pazar günüme yakışır bulduğum film; The Revenant.

Orijinal adı The Revenant olan 2015 yapımı bir film, 2016 Ocak ayında vizyona giriyor ve ülkemizde Diriliş olarak western gerilim türünde gösteriliyor.

Filimin ana karakteri Glass, kürkleri için hayvanları avlayan, deneyimli bir iz sürücü ve tuzakçıdır. Ava çıktıkları bölgelerde hem Kızılderililer, hemde Fransız birlikleri vardır. Bir av dönüşü Glass ölümcül derecede yaralar alır ve bazı arkadaşları tarafından ölüme terk edilir. Arkadaşları bir şeyi atlamıştır. Bölgeyi ve hayatta kalma yeteneğini görmezden gelen arkadaşları Glass'ın öleceğini zannedip hata yapar.

Glass'ın  yaşamak ve hayata tutunmak için oldukça gerekçeli sebepleri vardır.
Neler olduğu filmin içinde gizli.

Film, beni baştan sona etkileyen bir film oldu. En güzel sahne ise Glass'ın ayı ile savaştığı sahnelerdi. Beni etkileyen ikinci can alıcı sahne ise, ölen atının karnını deşip, kendini atın karnına sokması oldu. İnsanoğlu yaşama pahasına her şeyi yapabilecek güçte olduğunun kanıtıydı. İyi düşünülmüş ve iyi uyarlanmış bir bölüm olmuştu.

Film, gerçek mekanlar ve kış şartlarının zorluğu altında çekilmiş ve iyi görsel sahnelere yer vermiş.

Bazen o kadar ölümcül yara alan biri, kötü hava şartlarında nasıl hayatta kalır diye düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz. O düşüncelere de çok takılmamak gerekiyor bence. O zaman seyrettiğiniz filmden keyif almamaya başlıyorsunuz.

2,5 saat süren filmin nasıl bir sonla biteceğini bilseniz de, Di Caprio'nun oyunculuğu sizi gerçekten filme bağlamaya yetiyor.

Benim uzun zaman sonra seyrettiğim güzel filmlerden biri olmayı başardı ve keyif olarak ben seyrettim.

Ayrıca, Leonardo Di Caprio mesleki hayatında ilk oscar ödülünü The Revenant sayesinde en eyi erkek oyuncu dalında alarak taçlandırdı.

Ben film seyrederken bilgisayardan değil de televizyondan seyretmeyi sevdiğim için, filmleri torrent olarak bilgisayara indirip, usb kanalıyla televizyondan orijinal dilinde ve alt yazı olarak seyrediyorum.

Filmin adını yazarak tarama yaptığınıza bir çok film sitesinde filmi bulabilmeniz mümkün.
Üç oscar ödülüne layık görülmüş olan The Revenant'ı seyretmenizi tavsiye ederim. Keyifli bir akşam geçirmenize yardımcı olacaktır.

Haftaya farklı bir konuda görüşmek üzere.

KÜNYE
VİZYON TARİHİ 22 Ocak 2016
SENARYO YAZARI Michael Punke (roman) Alejandro González Iñárritu Mark L. Smith
YÖNETMEN Alejandro González Iñárritu
OYUNCULAR Leonardo DiCaprio Tom Hardy  Will Poulter Domhnall Gleeson Lukas Haas
TÜR Western Macera Dram
ÜLKE ABD