28 Ekim 2016 Cuma

Antabus&Seray Şahiner



Antabus, ilk kez duyduğum bir kelime. Anlamını kesinlikle bu kitabı okuyana kadar bilmiyordum. Bu kitaba neden antubus demişler diye kendimce düşünmüş, mutlaka kitabın bir yerlerinde cevabı yazıyor diye kendime cevap vermiş, anlamını araştıramamıştım. 

Şimdi kitap bitince ne olduğunu öğrendim. 

Antabus; Alkolün esiri olmuş kişileri yani alkolik olan şahısları, alkolden soğutmak yada tiksindirmek için kullanılan ilaç türüdür. İçindeki maddeden dolayı disülfiram olarak da bilinen bu ilaç alkolün metabolizmasını değiştirir.


Antabus yazarın okuduğum ilk kitabı. Şimdi iyi ki de okumuşum hissi içindeyim. 


Antabus, kısacık bir roman. 112 sayfa. 

Bir başladığınızda bir çırpıda okuyabileceğiniz çarpıcı bir roman. 

Kitap bildiğimiz gerçekleri tekrar ediyor ve sizi içine alıyor ve dramatik bir yaşam öyküsünü size sunuyor.

Her kadın dünyaya şanslı gelmiyor diyerek kitabı anlatmaya başlıyorum.

Köyden İstanbul'a gelen Leyla evden dışarı çıkmayan bir genç kızdır. Ailesinin amacı İstanbul'da ev sahibi olmaktır. Leyla'da eve para getirsin isterler ve Leyla'nın da çalışmasına karar verirler.

Leyla amcasının tanıdığı bir konfeksiyonda ortacı olarak işe başlar. Leyla için işe girmek bir hava almak, bir nevi özgürlüktür, bir kaçıştır. 

Leyla için her şeyin başladığı yer, işte o konfeksiyon atölyesisidir. 
Siz bildiniz mi? Ben bildim. (Leyla arada böyle sözler kullanıyor kitapta, "Ben bildim.")

Leyla aşık olur. 
Leyla tecavüze uğrar. 
Leyla, Ömer tarafından kandırılır.
Leyla, babasından dayak yer ve hastanede bebeğini düşürür. 
Leyla'ya kan parası ödenir ve sözde namus temizlenir.
Leyla, dul bir adama verilir ve evlendirilir.
Leyla, hep dayak yer. 
Leyla, hep hakarete maruz kalır. 
Leyla, kocasını öldürür. 

Ah, Leyla ah!!!! 

Patronu tarafından bir gece mesaide tecavüze uğrayan Leyla, Ömer'le kaçmak ister. Ömer'de onu kullanır ve seni kaçıracağım der ama yapmaz, gidip askeri birliğine teslim olur. Ömer aynı zamanda başka bir kızı da hamile bırakmıştır. 

Leyla, parkta Ömer'i bekler de bekler. Eve de gidemez. 
Leyla'yı arayan ailesi onu parkta bulur. 

Babası tarafından bir güzel dayak yer ve hamile olduğunu ve bebeğini kaybettiğini hastanede öğrenir. 

Babası ve amcası Leyla için tecavüzcüden kan parası alır. 
Leyla yine para için kumaşçı Remzi'ye verilir. 

Alkolik ve dayakçı Remzi Leyla'ya kan kusturur. Onu sürekli döver, geçmişini yüzüne vurur. Ona sürekli hakaret eder. Leyla Remzi için bir orospu olarak kalır. Bir pavyon karısıdır onun gözünde. Bu durum hiç değişmez.

Leyla neler yaşar neler? 

Leyla'nın hikayesi bildiğimiz, duyduğumuz bir hikaye aslında. Duvarların arkasında olan, gizlenen, çok fazla kadının yaşadığı bir hikaye. 

Bir çırpınış, bir yaşam hikayesi Antabus. 

Kadın olan veya kadınları seven sayan tüm erkelerin okuyabileceği, okudukça daha çok idrak edebileceği bir yaşam öyküsü. 

Maalesef ki kurguda olsa gerçekleri anlatan bir roman. 

Yazarın kelimeleri iyi kullanarak, akıcı ve zaman zaman güldüren, arada içini ezen cümleleri sizi kitaba iyice çekiyor.

Adı Leyla olmayan ama kadın olarak dünyaya gelen, ezilen hor görülen onca kadının sessiz bir çığlığı bu kitap. 

Ben okurken üzüldüm. 

Sizde okuyun. 


24 Ekim 2016 Pazartesi

Aşka Çeyrek Kala&İlker Özmestçi





Şimdi İlker Bey bölüm 13 sayfa 173 "Dışımdan istemsizce bir çüşşş lafı çıktı. Biraz yüksek sesle söylemişim galiba.."

Şimdi bende aynen sizin dediğiniz gibi yapsam ve istemsizce aynı kelimeyi mi kullansam diye düşünüyorum değil?

Vallahi ne desem hak ettiniz yani.

Siz ne yaptınız öyle Hande'ye? Nerede o ilk o hissettiğiniz duygular? Onu o kadar istemeniz, o kadar aklınızdan, gönlünüzden geçen onca hoş duygular. Ne oldunuz kuzum?

Şimdi her şeyi hak ediyorsunuz vallahi. Çekin... En derine kadar hissedin de acınızı.

Böyle konuşuyorum diye de sakın kızmayın bana. Şu an tabi ki hem cinsimi koruyacağım.

Ne kadar sert bir giriş yaptığımın farkındayım. Ama hak ettiniz. Sizlerde okuyunca bana hak vereceksiniz eminim.

Aşka Çeyrek Kala'yı okumaya başlarken, İlker Bey' doğru olanı buldu ve şimdi uygulayacak dedim içimden.

Yok yanılmışım. Hiç düşündüğüm gibi olmadı. İlker Bey önceki iki kitabında erkek ve kadın ilişkileri üzerine o kadar iyi tespitlerini bizimle paylaşmıştı ki, bu kadar iyi tespitleri olan bir erkeğin bir kadını üzelebileceğini hiç düşünememiştim.

"Bir kadın aklına gitmeyi koyduysa, kalması için yapabileceğin çok bir şey yok, tek bir şey hariç:Gitmesine Sebep olan şeyi ortadan kaldırmak."

Biraz tersten başladım sanırım:) 

Şimdi başa saralım. Gece hayatından ve kızlardan geri kalmayan eğlenceyi çok seven, bağlanma problemi olan erkeklerin yoğun olduğu bir kitap Aşka Çeyrek Kala. 

Aslında genelde iki karakter var. Birisi yazarımız, diğeri de onun çok yakın arkadaşı Murat. Bana göre çok çapkın ve bir o kadar da saf. Burada kullandığım saf sıfatı aslında şöyle: Hemen hemen her gece başka kızla takılan bir erkek evlenir ve bir gece arkadaşları ile kafa çekmeye gider, gecenin sonunda ne yapar biliyor musunuz? Barda daha önceden tanıştığı kızı kendi evine atar. Hemde yatak odasına girip karısını yatakta gördüğünde aklı başına gelir. Evli olduğunu unutacak kadar çok içen paşam birde kendi evine kız atar. Şok, şok şok

Vallahi karısını alnından öpmeli. Affetmeyebilirdi. gerçi hamile kalmasaydı oda olmayabilirdi ya. 

Murat'ın salaklıklarını (İlker Bey bu şekilde anlatıyor genelde kitaplarında) daha öncede diğer kitaplarda okumuştum. 

Ahh biz kadınlar, daha hamile olduğumuzu anladığımızda hayatımızda yapmayacağımız dediğimiz ne varsa yapabiliyoruz. Erkekleri affedebiliyoruz. 

Esas oğlanımız olan yazarımız yurt dışına çıkarken hava alanında bir kız görür ve kıza tabiri caizse vurulur. Öyle bir şey olur ki, hoşuna giden kız, ucakda yanına oturur ve okuduğu kitapta yazarımızın bir önceki kitabı olur. Yine güzel tesadüfler çifti bırakmaz ve Paris'te birbirlerine yakın otellerde kalırlar. 

Aşıklar şehri Paris'te akşam yemeği bile yiyen çiftimiz gecenin sonunu öpüşerek bitirirler ve sonra takii Murat'ın düğününe kadar birbirlerini bir daha görmezler. 

İşte yine güzel bir tesadüf olmuştur, Çiftlerimiz karşılaşmıştır. 

Artık güzel bir aşk doğmuştur. Her şey iyi giderken bu güzelliği kim mahfetmiştir sizce tabi ki esas oğlan. 

Ayrıca, güzel bir kadın sevmekle, kadını güzel sevmek arasında çok güzel bir fark var...

 Siz erkekler sevmeyi neden beceremiyorsunuz?

Ahh, ahhh Hande gitmeden duygularını, yazdıklarını okumanız lazım.

Tabi bu yazılanlar esas oğlan tarafından geç okunmuş olacak. Vay haline...

Kalabalıklar içinde yalnızlık işte böyle bir şey. Yalnızlık içinde kalabalık olmak veya... 

Hande yoktur artık.

Kızgınlık çok gürültülü oysa, kırgınlık ne kadar sessiz...  

Kitap "Peki ya sonra?" ile bitiyor. 

Bir devamı var. Şimdiden sinyaller verilmiş durumda. 

Kadın erkek ilişkileri üzerine yazılmış olan Aşk Çeyrek Kala tadımlık olan, hoş kitaplardan bir tanesi. 

Hadi okuyun derim:)) 


19 Ekim 2016 Çarşamba

Karafırın'da Kahvaltı ve Türk kahvesi




Merhaba 

Geçen pazar KPSS sınavı vardı ve benim kızım da şansını denemek için sınava girdi. Bende anne desteği ile yanında olmak istedim.

Sınav süresince onu bekler, bir şeyler atıştırır düşüncesi içerisinde ilk gördüğüm yere attım kendimi. 

Menüyü elime aldıktan sonra fark ettim ki Kara Fırın'a girmişim. Bakırköy Karafırın Pastanesi

İki saat aç kalmayı göze alamayan ben verdim hemen siparişimi. Bazlamalı tost. 

Ben genelde değişik tatları denemeyi seviyorum. Bazlamayı severim ama hiç tost olarak denememiştim. 

Hadi deneyelim bakalım...

Benim seçtiğim bazlamalı tostum, beyaz peynir, zeytin ezmesi ve domatesten oluşuyordu. Kaşarlısı, kavurmalı ve karışık seçeneğide mevcut. 

Bazlama tost yanında  fotoğrafta da görüldüğü gibi patates kızartması şeklinde sunum yapılıyor. 

Bazlama tost 12 TL

Aslında asıl anlatmak istediğim nokta türk kahvesi siparişimle ilgili. 

Daha sınavın bitmesine çok var. Kahvaltımı yaptım. Çayımı da içtim kitabımı okumaya devam ediyorum. 

Biraz da keyif yapayım dedim ve kahvemi sipariş ettim. Ve kahvem geldi.

Sunuma bakar mısınız ne kadar güzel?

Çok beğendim.



O gün zaten ınstagram hesabımda kahve sunumunun güzelliğinin paylaşımını yapmıştım ve şimdi buradan da aynı şekilde paylaşayım yapayım dedim ve size yazıyorum. 

Aynalı yuvarlak bir tepsi. Ama aynası eskimiş yıllanmış gibi duruyor. 

Fincanlar eski porselenlerden, sanki kırık, sanki kirli paslı gibi, 

Buz gibi soğuk su, hafif limonlu ve tahta kaşığa batırılmış damla sakızı

Birde şerbet var. Onda tarçın tadı aldım ama başka neler olduğunu anlayamadım. 

Türk kahvesi 7 TL

Hem gözüme hem damağıma hitap eden güzel bir türk kahvesi attım. KaraFırın'a bu sunumları için çok teşekkür ederim. Ayrıca Bakırköy Karafırın personelini de teşekkür ederim. Arkadaşlar ilgili ve samimi arkadaşlardı. Çok da iyi ilgileniyorlar.

Her gittiğimiz mekandan böyle güzel ayrılmayı diliyorum. 

Yeniden görüşmek üzere.

18 Ekim 2016 Salı

Yine Mi Yorum Hırsızlığı?



Merhabalar

Cumartesi beni üzen ve başımın ağrımasına sebep veren, tüm günü keyifsiz hale getiren bir olayı anlatmak istiyorum. 


Yine mi aynı şey başınıza geldi demeyin. geldi vallahi. Yine aynı kişi tarafından. 

Ben oğlumla dışarıda gezerken kitaplar sayesinde tanışım olduğum arkadaşım Esra Nazenin bana ınstagram paylaşımını mesaj olarak attı ve onun söylemesiyle ben yeniden yapılan haksızlığı görmüş oldum. 

Bu sefer ekran görüntülerini sizinle paylaşıyorum. 

Ben mi abartıyorum acaba ne dersiniz? 


BU İLKİYDİ







BUDA İKİNCİSİ 





Şahsın kendisine yorum bıraktım ve yayın evini ve yazarı da etiketledim. Yorum hemen kişi tarafından yeniden silindi ve DM'den kendisi bana mesaj yazdı. Tabi ki muhatap olup cevap vermedim. cevap alamayınca kendisi beni yayın evinin sahibini de ekleyerek bir grup kurdu ve kendini aklamak için sözcüklerini sıraladı. Yine orada muhatap olmadım. Grup konuşmasında yayın evinden gelen cevap çok politikti. 


Grup Konuşmasından Umut Bey'in cevabı 




Kaygı problemi olmayan kişi burada benim. Neden mi ben normal bir okuyucuyum? Beğendiğimi ve beğenmediğimi de rahatlıkla söyleyebilme yetisine sahibim. 

Akşam evde başım çatlamış vaziyette kıza cevap yazmak istedim ve beni engellemiş olduğunu gördüm. Aslında benim onu engellemem gerekir değil mi? Yorumları alınan benim ne de olsa. Bende ikinci ınstagram hesabım elmaspırıltıları ile ona Dm'den mesaj yazdım ve kendisini açıklayacağımı söyledim. Yine kendini savundu. ben ne derse desin ona inanmıyorum. 

Yayın evleri belki yapılan her yorumun düzgün olup olmadığını anlayamayabilirler. Takip etmek de mutlaka zor oluyor da olabilir. Ama öğrendikten sonra mutlaka önlem almaları gerekir. Bu yaptıkları davranış onları daha dürüst daha kaliteli tarafsız bir yayın evi olma yolunda emin adımlarla üst sıralara çıkartacaktır. 


Bunları yapan profilde ki kızın dürüstlüğünden ve gerçekten iyi bir okuyucu olduğundan şüpheliyim. Hakkıyla okuyan, yorum yapan kitap severlere haksızlık yapıldığını bilmenizi istiyorum. 

Profil sahibinin kim olduğunu merak edenler mail üzerinden bana ulaşabilirler. 
elmaspiriltilari@gmail.com

14 Ekim 2016 Cuma

Artık Özgürsün Kitap Yorumu


Herkese merhaba

"Çiğnenen bir kadının onuruysa... Susmak cinayet, alttan almak teslim olmaktır." 

Kitabın arka kapağından dikkat çeken bir cümle. 

Artık Özgürsün Altın kitap'tan çıkan bir polisiye gerilim kitabı. 

Yine bizim yaşama açılan penceredir kitap etkinliğimizde hediye edilen kitaplardan bir tanesi.

Her şey bir trafik kazası ile başlar. 5 yaşındaki Jacob'a bir araç çarpar ve kaçar. Jocob annesinin gözü önünde hemen kaza yerinde ölür. Ona vuran kişi yardım etmek yerine kaçmayı seçmiştir. 

Acı bir giriş yapılarak roman başlıyor. ilk sayfalar okuyanı iyi etkileyecek cümlelerle yazılmış. kaza sahnesi ustalıkla anlatılmış ve yaşarken sanki kazayı seyrediyor gibi dışarıdan bakıyorsunuz. 

Hikaye Jenna Gary ile geri dönüyor. Jenna'nın anlattıkları ve hisleri ile devam ediyor. 

Birde diğer tarafta polis ve kazayı işleyeni bulma çabası var. Ray, Kate ve kütük.

Kitabı benden önce okuyan arkadaşım Şafak konuşurken "Neden bilmiyorum Şafak kitaba dahil olamıyorum." dediğimde biraz daha oku 200. sayfadan sonra göreceksin. Hatta bana sen okuyunca merak ediyorum. Ne yorum yapacaksın?" demişti. Kitap biraz elimde sürüklendi diyebilirim. 

Kitabın kapağında, Trende'ki Kız ve Kayıp Kız'ı sevdiyseniz bu romana da bayılacaksınız yazıyordu. 

Ama ben daha sevememiştim. Okuyor bir şeyler olmasını bekliyordum ama istediğim gibi bir heyecan yakalamamıştım.  Şafak'ı dinlemeye kara verdim ve dün gece için bu kitap bitecek dedim. 

Kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölüm kazanın oluşu ve Jane'nin yaşadıkları, suçluyu bulma çalışmaları ile geçerken, ikinci bölüm bambaşka bir hale geçiyor. 

İkinci bölümü anlatamam o zaman romanla ilgili detaylar ortaya çıkar. Ama şunu bilin ki sayfalar ilerledikçe şaşkınlığınızın artacağı gibi, çok da üzüleceksiniz. Jenna ile ile ilgili çok acı gerçekleri öğrenmiş olacaksınız. İşte yazımın başındaki kapak yazısının ne demek olduğunu kavrayacaksınız. 

Yazıyı yeniden yazıyorum. "Çiğnenen bir kadının onuruysa... Susmak cinayet, alttan almak teslim olmaktır." 

İkinci bölümü okumaya başladığımdan sonra romanın sonunu az çok tahmin etmiştim ve yanılmadığımı da anladım.

Sonunu tahmin bile etmiş bile olsanız Ustalıkla çok akıcı ve heyecanla ilerleyen bir son buldu roman. 

Belki iyi bir son olmadı ama her şey hak ettiği yeri buldu. 

Romanı iki bölümde değerlendirdiğimde ilk bölüm fazla uzatıldığını ve bazı diyalogların çok olduğu kanısındayım. İkinci bölüm ise çok zeki ve ustaca yazılmış, betimlemeler çok güzel yapılmıştı. Bir kadın olarak jane'nin acısını hissettim ve yüzüm şekildenşekile girdi diyebilirim. 

Sevgili arkadaşım Şafak şimdi sana sesleniyorum. Kitap beni başta sıksa da sonuna doğru büyüledi diyebilirim. 

Yazarın notu kısmında da bu kitabın ortaya çıkış hikayesini okuduğunuzda dokuz yaşındaki bir çocuğun araba çarpmasıyla  ölümüne neden olanların hala yakalanmadığını görebiliyor ve yazarın ne kadar etkilendiğini görebiliyorsunuz. 

Bir bilgi daha romanımız polisiye roman alanında İngiltere'nin en prestijli edebiyat ödülü olan “Theakston Old Peculier Crime Novel” ödülüne layık görülmüş. 

Kitap bittiğinde neden bu kitaba Artık Özgürsün dendiğini anlayacaksınız. 

Keyifli okumalar.

"Geçmişten kaçabileceğimi sanmak büyük bir aptallıktı. Ne kadar hızlı koşsam da, ne kadar uzağa kaçsam da, geçmişten kurtuluş yoktu."




ARTIK ÖZGÜRSÜN

Clare Mackintosh

Çeviren: Berna Gülpınar


Altın Kitaplar, 2016


408 sayfa, 25 TL

11 Ekim 2016 Salı

Sonsuz Unutuş & Kadir Aydemir



Merhabalar

Bir çiçek gibi hissediyorum kendimi. Kopmuş yeşil bir çiçek. Düştüğüm yerde kök salabilirim belki ama bir daha asla açmayacağım. Bunu biliyorum. Birazdan bavulumu sessizce toplayıp parmak uçlarımda yürüyerek odanın ağır kapısını çekeceğim. Ya da burada, bu sıcak yorgan altında onun zehriyle biraz daha kıvranabilirim. Her öpüşünde biraz daha akıttı o zehri içime. Her sözcüğüyle ben adeta o heykelle yer değiştirdim. O, kendisine sunulan özgürlüğü doyasıya yaşıyor her bedende, her gülüşte. Ben… neden toparlayamıyorum bilmiyorum… Çelişkiler… Korkular… Bir erkek ne kadar çaresiz duruma düşebiliyormuş meğer. Aşk bunu yapıyor. (tanıtım bülteninden)

Ben okuduğum kitaplar için tanıtım bülteni pek kullanmam. Kitap okumak isteyen herkes kitabı almadan mutlaka bir arka kapağa bakar. 

Ama bunu paylaşmak istedim. 

Ne kadar güzel değil mi?

Sonsuz Unutuş, Kadir Aydemir'in Yitik ülke Yayınları'ndan çıkan öykü kitabı. 

Kadir Aydemir aynı zamanda Yitik Ülke Yayınları'nın kurucusu ve editörü. kendisi ile yaşama açılan penceredir kitap etkinliği sayesinde tanıştık ve kitap bana Yitik Ülke Yayınları'ndan hediye edildi Başka kitaplar da var. Onları daha sonraya saklıyorum.  

Ben okuduğum hemen hemen her kitap yazarı hakkında bilgi edinmek isterim. Kadir Aydemir'n biyografisini okuduğumda kendisinden bu zamana kadar neden haberdar olmamışım kendime de kızdım. 

Kadir Aydemir'in bu zamana kadar ne çok kitap yazmış olduğunu gördüm ve onun adına çok mutlu oldum.  Ve kendi adıma da. Diğer kitaplarını da okumayı çok istiyorum  

Kadir Aydemir kim? Sizde merak ediyorsanız tık tık 

Şimdi gelelim Sonsuz Unutuş'a 

Sonsuz Unutuş kısacık ama sıcacık bir öykü kitabı. 

Kitabın içinde kırk adet farklı şekilde yorumlanıp, yada hayal edilmiş, ya da istenilmiş ama yapılamamış hayaller, düşünceler, istekler var. 

Ben kısa, hatta bir cümle bile yazılmış mini mini öyküleri severim. kendimden o kadar çok şey bulurum ki anlatmaya cümleler yetmez. 

İşte Sonsuz Unutuş kitabını elime aldım bir bakayım dedim , okumaya başlamışken bir baktım halının üstünde bağdaj kurup bir nefeste okumuşum. 

Sanki bazen bazı kitaplar benim ruh halime göre o an karşıma çıkıyor. Geçen cumartesi akşamı da  o hallerden birinde rastlamışım Sonsuz Unutuş'a 

Çok güzeldi... 

Öykü kitabı gibi okumak isteyen öykü kitabı tadında okusun. Ben öykü değil şiir kitabı tadında okudum. 

Ve kendime en çok da ayrılık öyküsünü yakıştırdım 


Bir diğeri ise Düş oldu. 


Hayatta her şey yaşanamayabilir ama her şey yazılabilir. 

Bir kalem, bir kağıda neler sığdırılır. 

Sonsuz Unutuş  öykü kitabı da onlardan biri bence. 

Kitap okumak nedir, kitap tadı nasıl hissedilir? Bu sorunun cevaplarını bilen her okuyucu bu kitabı da okumak isteyecektir.

Benden size tavsiye:))

Umarım okuyunca beğenirsiniz.
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                        

10 Ekim 2016 Pazartesi

Mucize Kitap Yorumu


Merhaba:))


Ekim ayında okuduğum ilk kitap Nemesis Kitap'tan yeni çıkan Mucize.

Kitap yorumuma "Hangimiz çocukluğumuzda hayal kurmadık ki? sorusu ile başlıyorum.

Tatlı Jane dokuzuncu yaş gününe kadar kendisinin dışında görmediği hayali bir arkadaşa sahiptir. Anne babasından yeteri kadar görmediği sevgiyi hayali arkadaşıyla tamamlar.

Ama ne yazık ki bu hayali arkadaş, onu dokuzuncu yaş gününde gitmiştir. Giderken de onu unutacağını söyler.

Jane hiç bir zaman unutmaz.

Jane için hayali arkadaşı Michael'in gidişi onun uzun yıllar eksikliğini hissetmesine neden olur. 

Jane annesinin baskısı altında, babasından yoksun kendisini yalnız hisseden otuzuna gelmiş kadın olmuştur ama hala mutsuzdur. 
Zaman zaman düşüncelerinde hep hayali arkadaşı vardır. Onu anımsar. Yanında olmasını ister, geçmiş hep zihninde canlanır 

Jane mutsuzluğun en derin noktasındayken bir mucize gerçekleşir ve Michael rastlar. Buradan sonrasını anlatmak yok. 

Michael öyle bir arkadaştır ki, hayal mi gerçek mi, yoksa bir bilinmeyen mi? 

Kitabın konusu gerçek olamayacak kadar farklı.

Bir gerçek var ki o da Jane ve Michael'ın aşkı.

Kitap iki yazar tarafından yazılmış. Kitap bölümlerinin çoğu Jane'nin dilinden dökülenleri anlatmış olsa da arada Michael'ın hisslerini okumakta gerçekten çok hoş. 

Kitabı okurken yıllarca önce seyretmiş olduğum Melekler Şehri filmini anımsattı bana.

Film konusu ile romanın konusunu birbirine yakıştırdım. Belki de yazarlar da o filmden esinlenmiş olabilir. 

Kitap hakkında hissettiklerime gelirsem; oldukça akıcı ve sıkmayan bir yazım dili vardı. Sevdim ben ve hemen okuyup bitirdim. 

Başka bir yorumda görüşmek üzere

5 Ekim 2016 Çarşamba

Hoş Geldin Sonbahar



Merhabalar 

Yılın benim için en güzel aylarından biri.

Belki benim gibi bir çok kişinin de öyle.

Ben hem bir yaz çocuğu, aynı zamanda doğanın en güzel halinin bulunduğu Karadeniz kızıyım. 

Deniz benim nefes aldığım, yapraklar, ağaçlar çiçekler olmazsa olmazım. 

Kendimi çok kötü hissettiğim anlarda deniz havası almayı tercih eder, yada ağaçların arasına atarım kendimi. 

Çok iyi gelir.

Şimdi doğa yine bambaşka hal almaya başladı. Yapraklar solup dökülürken bile ahenk ve uyum içinde başka bir örtü bürünmeye geçti. 

Hele de gökyüzü baktıkça doyulmayacak renk çümbüşü içinde. 

Akşam eve giderken gözler hep gökyüzünde. 

Güneşin batışını seyredeceğim derken kitap okumaktan vazgeçiyorum.

Güneş kırmızı ve sarı renklerin içinde barındırdığı artık ne ton varsa onunla bütünleşerek, batmaya yerini geceye bırakmaya çalışıyor. 

Birde bulutlar çok güzeller. Oda sonbahara ayak uydurmuş ve beyaz renklerini siyaha, griye, lacivertte çevirmiş. 

Kafanızı kaldırıp gökyüzüne bakıyor musunuz acaba? 

Eğer bakmıyorsanız bakın lütfen... 

Neler görebileceksiniz bir düşünün. 

Ben baktıkça bambaşka şeyler görüyor ve hissediyorum. 

Sonbahar... Adına yakışır neler yazılmadı ki? Şiirler, romanlar, sözler, filmler. 

Bir çok konuya misafir oldu. 

Hala da olmaya devam edecek. ,

Şanslıyız ki, ülke olarak mevsimlerin geçişlerini görebiliyoruz. 

Şanslıyız ki, yaşıyor ve Allah'ın bize verdiği nimetlerinden yararlanıyoruz. 

Aldığımız net bir nefesin bile kıymetini bilip, şükretmeli. 

Ben uzun bir süre sonbaharda kalmak istiyorum. Kış sonra gelsin. 

3 Ekim 2016 Pazartesi

Piri Reis'in Sırrı



Merhabalar 

Eylül ayını Cenk Kayakuş'un yazdığı Piri Reis'in Sırrı kitabı ile kapatmış bulunmaktayım. 

Bol okumalı bir ay geçirdim ve Ekimde'de  aynı hızla devam etmek istiyorum.

Yaşama Açılan Penceredir Kitap etkinliğimizin sponsorlarından biri olan Altın Bilek yayınları kitap seçimlerini bize bıraktığında benim seçtiğim iki kitaptan birisi Piri Reis'in Sırrı'ydı. 

Bu kitabı seçmem de ki sebep; Birincisi tarih yüklü bir roman olduğunu düşünmem, ikincisi yazarın bu diğer kitapları ile ilgili yazılmış onlarca iyi yorum. 

Şimdi kitap bittiğinde doğru seçim yaptığım için kendimi kutluyorum. 

Piri Reis'in Sırrı yazarın okuduğum ilk kitabı. Aslında başka kitapları da varmış ama ben yeni haberdar oldum. 

Bu romanı da çok beğendiğim için diğer kitaplarını da okumak istiyorum. 

Şimdi gelelim bir Hakan Geda macerasına. Neden böyle diyorum? İlerleyen satırlarda anlatacağım:)) 

Piri Reis zamanın hükümdarı olan Kanuni tarafından gizli bir göreve atanır. Görevi, saklı olan bir hazinenin izini sürmek ve onu bulmak. Aslında buluyorda. Düşmanla yaptığı anlaşma çok gizli olduğu için, çıktığı görev başarısız olarak görülüyor ve yıllar sonra sultanın emri ile öldürülüyor. 

Beni okurken şaşırtan bir durum oldu bu bilgi. Çünkü Piri Reis'in öldürüldüğünü bilmiyordum. 

Kitabın ilk girişi bu bilgilerle dolu. Kitap günümüze nasıl mı geliyor? 

Üniversite hocası Fikret Piri Reis'in görevden alınıp ölümü arasında geçen uzun zaman içerisinde neler yaptığı ile ilgili bir çalışma yaparak, kitap çıkarır. 

İsmet, Antalya'da arkeoloji kazıları yaparken, tesadüf eseri ortaya çıkan belgelerin gizli bir sırrın aydınlatacağı düşüncesiyle Hakan'ı arar ve yanına gelmesini ister. 

Bulunan onca belge tercüme edilmeye başlanır ve Piri Reis'in görev sonrası yazdığı günlüklerdir. Günlüklerinde yapmış olduğu gizli görevin detaylarını anlatmaktadır. 

Hakan günlükleri okur ve günlüklerde neler anlatılmak istediğini fark eder. 

Bunlar olurken, Fikret evinden gizlice kaçırılır. Günlüklerle ve Fikret'in kaçırılması ile ilgili bağlantı kuran Hakan  İsmet'in kampı kimliği bilinmeyen kişiler tarafından saldırıya uğrar. 

Ve macera başlar. 

Kampın saldırıya uğramasından sonra bir araç kovalamaca sahnesi var. Film gibiydi. Sanki okumadım da o an yaşadım. 

Tüm olaylar, saldırıdan sonra karışmaya başlar. Kamptaki arkadaşları bir köstebektir ve Fikret'in kaçırılması ile ilgisi vardır. 

İşte Hakan Geda macerası burada başlıyor. 

Roman bundan sonra çok farklı bir yol izliyor. 

Hint okyanusunda büyük bir fırtınaya maruz kalan arkadaşlarımız bir yandan da çatışmaya girerler, Gemileri alabora olur ama yeniden dalgaların etkisi ile düzelir. Gemideki tüm ekipmanlar bozulur  ve dalgaların sürüklemesi ile iki hafta boyunca okyanusun ortasında giderler. Tam kurtulduk derken, korsanlarla çatışmaya girerler. Gemileri batar. Bir salın üstünde köpek balıklarının arasında ölüm ile burun burunadırlar. 

Sonra bir martı çıkar ve onların kılavuzu olur. Martıyı takip ederek karaya ayak basarlar. 

Tabi bunlar hiç de benim anlattığım gibi kolay olmadı. Ooooo ne maceralar, ne planlar, ne oyunlar oynandı. 

İşte Hakan Geda. 

Son zamanlarda okuduğum en iyi polisiye kitabı bu diyebilirim. Kesinlikle bir film olmalı. Bende gidip hemen seyretmeyelim.

Yazarın eline sağlık, çok güzel kurgulamış ve güzel bir son yazmış. 

Bazen o kadar insanın hakkından Hakan ve arkadaşı nasıl tek başına gelebilir diye düşündüğümde, iyi bir plan yapıldığında sonuçları da iyi oluyor diye kendimi cevapladım diyebilirim. 

Kitap, bol maceralı, arada tarih bilgisi edineceğiniz, biraz adrenalin, birazcık aşk, sıkı dostlukların bir arada harmanlandığı, okuyucuyu içene alan güzel bir roman.

Hakan Geda'nın başka maceralarını da okumayı istiyorum. 

başka yorumda görüşmek üzere:))